Akşener Poliçe Kodu | Haber sitesi PolitikYol

Bugüne kadar Akşener’den yeni bir şey çıkmamış gibi görünüyor. Aynı eski hikaye. Otomatik şanzımanı değiştirmek isteyen; bunu yapmak için tanıdık, denenmiş ve test edilmiş yöntemlere geri döner. Hedefini kendince büyüttü ama Türk siyaseti ve Türkiye’nin geleceği için küçülttü.

İsim, özel bir kodu deşifre etme iddiasında olmamalıdır. 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olan Niklas Luhmann, toplumsal bir sistem olarak gördüğü siyasetin kodunun iktidar olduğunu söylüyor. Bu, Akşener’in politika kodudur. Masada kalarak kendisinin ve partisinin güç kaybedeceğine, masadan ayrılmanın güç kazanacağına inanıyor.

Akşener masadan öylece ayrılmadı. Kullandığı dile bakılırsa bütün köprülerini ayakta yaktı. Bu dil, bu üslup, bu üslup, Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın dili” dediği olağanüstü küstahtır, retorik uğruna nezaketin sınırlarını zorlar, birlikte yol yürümekten doğan müttefikler arasındaki hukuka açıkça aykırıdır. “Şimdi bu, bunun Akşener ve İYİ Parti için aslında bir bahane, bahane olduğunun göstergesidir.

“Zafer adayı” uzun zamandır konuşuluyor ama böyle bir masada varılan uzlaşmaya rağmen (bu kadroda 5/1, elbette uzlaşma anlamına geliyor), masayı devirmesi beklenmiyordu. Peki ne değişti?

Deprem, beklenmedik bir şekilde ve istisnasız tüm ülkeyi derinden etkileyecek şekilde ister istemez denkleme dahil edildi. Türkiye’de yaşanan siyasi baskı nedeniyle hükümetin deprem felaketindeki rolü ve sorumluluğu ve bunun yaklaşan seçimlerdeki olası sonuçları açıkça tartışılamasa da, deprem sırasında yaşananların siyasi sonuçları olmasını beklemek makul. herhangi bir ülkede olacağı gibi. Aslında 1999 depremi siyasi bir karaktere sahipti. Hatta bu yasa tasarısının çıkarılmasında AKP aracılık yaptı. AKP’nin çeşitli nedenlerle siyasi hayattan birdenbire ve tamamen silinmesi beklenmemekle birlikte, bir depremin şu veya bu şekilde siyasi sonuçları olması kadar doğal ve normal bir gidişat olamaz.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in şu sözleri, bu koşullarda iktidarın hatta dini inançların dahi sorgulanmamasının doğal olduğunu bize hatırlatması açısından anlamlıdır: “Bu tür depremlerin sarsıntıları yeryüzündeki fay hatları ile sınırlı değildir. İnanç dünyaları ve düşünce sistemleri derin kırılmalarla karşı karşıya. Dinler bile depremlerden zarar görür. Her alanda olduğu gibi din açısından da rafa kaldırılan hatta üstü kapatılan sorular ve çalışmalar gün ışığına çıkarılıyor…“.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla Altılar (şimdi Beşler mi?), seçimlerde belirleyici olan HDP seçmeninin önünde engel oluşturmayan demokratik, daha çoğulcu, daha kapsayıcı bir duruş benimsedi. Politikada gerçek bir paradigma değişikliği vaat ediyor.

Akşener’in bahsettiği “kritik kırılma”, uzun süredir gelişmekte olan koşulların bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Depremin bu fayda ne kadar etkili olacağını daha doğrusu ne kadar etkili olacağını ancak seçimlerde göreceğiz. Kesin olan şu ki, Akşener bu arada pozisyon değiştirmeye karar verdi. Büyük olasılıkla, AKP’nin kemik seçmeninde bir değişiklik öngörüyor. Sosyolojik temelinin bir parçasına ancak masadan kalkarak, ancak yüzünü başka bir yanına çevirerek sırt çevirebilir.

Kendisini ve partisini, yalnızca merkez sağa değil, Türk siyasetinin tam merkezine en yakın aday olan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP’ye her zamankinden daha fazla bir alternatif olarak görüyor. Milliyetçi, Müslüman-muhafazakar ve HDP karşıtı çizgisiyle AKP-MHP’den kopmak için seçmene gerçek tek çağrı budur. Türkiye sağının mirasını devralacak, geleneklerini sürdürecek ve paradigmayı değil gücü değiştirecek yeni bir merkez parti olarak.

Belediye başkanlarına açıkça hitap etmesi, aynı zamanda kendisine, zamanlamasına, sağcı seçmenlere ve şehirli orta sınıfın sağcı eğilimlerine olan güveninin bir tezahürüdür. Aldığı riskin farkındadır. Dediği gibi ya AKP’yi devirip yerine geçecek ya da masadan gidişiyle sonsuza kadar anılacak.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla Altılar (şimdi Beşler mi?), seçimlerde belirleyici olan HDP seçmeninin önünde engel oluşturmayan demokratik, daha çoğulcu, daha kapsayıcı bir duruş benimsedi. Politikada gerçek bir paradigma değişikliği vaat ediyor.[1]. Akşener masadan kalktı ve ne bu sözü ne de bu sözü umursadığını gösterdi. “Zafer adayı” ısrarı, bu iddiayı desteklemediğini açıkça gösteriyordu. “Zafer Adayı”, liderlik odaklı siyasi geleneğimize ve bunun aşırı bir örneği haline gelen mevcut hükümet “biçimimize” mükemmel şekilde uyan bir retorikti. Merhamet görmemiştir, görmediği de söylenemez. Yarığın derinliğini, ne kadar radikal bir değişim gerekeceğini ve buna ne kadar hazır olunacağını henüz kimse bilmiyor. Ancak bu söylemin Tablo Altı’nın temsil ettiği şeye uymadığı doğrudur. Bu bağlamda Yavaş ve İmamoğlu’nun Akşener’in çağrısına yanıt vermemesi şaşırtıcı değil. Akşener’in aday gösterilmesine şaşmamalı.

Masa, bazılarının iddialarının aksine yeni değerler (sağduyu, farklı görüşlerin temsili, işbirliği), yeni bir yöntem (müzakere-uzlaşma), yeni bir yaklaşım (liderliğe değil, ilke ve programa dayalı ittifak) ortaya koymayı başardı. ). Belki tablo bile halihazırda meydana gelmekte olan değişimlerin bir ürünüdür. Peki, İmamoğlu mu yoksa Yavaş mı, “milletin çağrısı” Akşener’in duyup anladığı anlamda “zafere aday” mı? Yoksa bu yeni değerlerin ve yeni yaklaşımların sadece temsilcisi, öncüsü ve öncüsü mü? Akşener zamanlama konusunda zamanın ruhunu kaçırarak burada yanılıyor olabilir mi?

Bugüne kadar Akşener’den yeni bir şey çıkmamış gibi görünüyor. Aynı eski hikaye. Otomatik şanzımanı değiştirmek isteyen; bunu yapmak için tanıdık, denenmiş ve test edilmiş yöntemlere geri döner. Hedefini kendince büyüttü ama Türk siyaseti ve Türkiye’nin geleceği için küçülttü.

Peki tablo için sonuç ne olacak? İlk olarak, Kılıçdaroğlu ile tarihsel olarak CHP’ye karşı olan muhafazakar seçmenler arasındaki tek bağ Akşener ve İyi Parti değildi. Kılıçdaroğlu’nun bizzat hayata geçirdiği açılımları, öncelikle CHP’yi değiştirip dönüştürmesinde yankı bulacaktır. Buna ek olarak, masanın etrafında bu bağlantıyı kuran dört taraf daha var. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve İyi’nin partisinin masadan çekilmesiyle masa ile Kürt seçmen arasındaki tek engel kalktı. Böyle bir senaryoda, konsolide SEP tabanını istediği gibi çekmesi daha kolay olacak olan İyi Parti, muhtemelen çok daha verimli ve çok daha kârlı olacaktır.

Elbette hayat sadece siyasetten ve onun iktidar odaklı kodundan ibaret değil. Başka bakış açıları, başka sistemler, başka kodlar var. Ne kadar iyi/kötü, doğru/yanlış. Bazı değerler ve erdemler vardır: sadakat, sadakat, güvenilirlik, uzlaşma, başlayan işi sona erdirme. Örneğin, yeni bir şey sunma, gerçek bir alternatif sunma, alışılmadık derecede farklı bir tutum ve konum sergileme fırsatı. Akşener’in duyduğu “halkın çağrısı” tüm bunların reddini haklı çıkarır mı? Siyasetin kodu güçtür, ancak bugün yolu açan eski güç kazanma yollarına mahkum muyuz? Yoksa yeni bir Türkiye, yeni bir siyaset, yeni bir siyasi kültür mümkün mü? Akşener böyle bir fırsatı geri çevirerek kazanır mı? Yoksa zaten kayıp mı?

[1]

[2] Oğuz Yaşar A.’nın orijinal çevirisi “En yaşlının eline düşer.”

İlginizi Çekebilir