bizim sorunumuzgölgesinden yararlanamadığı bir ağacı kesipvahşi kapitalizmin kâr hırsına karşı inşaatı yaşatmaktır… Yapabilir miyiz? Akıl ve bilimde ısrar edersek, evet yapabiliriz!
Takvimler Ekim 1937’yi gösterdiğinde Celal Bayarcı, entrika lobisi sonucu başbakanlıktan istifa etti ya da istifaya zorladı, İnönü Atatürk’le tartıştı. Kamuoyu, İnön’e haksızlık edildiği kanaatindeydi; Sevgilerini gördükleri yerde gösterdiler.
Böyle bir durumda İnönü, 19 Mayıs’ta Ankara’da çocuklarıyla maç izlemek için stadyuma gitti. Inenya’yı gören seyirciler hep birlikte alkışlamaya başlar. Alkışlar o kadar kuvvetli ki, maç ancak İnönü’nün seyirciyi selamlayıp rahatlatmasının ardından bir saat gecikmeyle başlıyor.
Maç bitiminde herkes stadın kapısında toplanarak İnönü’nün çıkmasını bekler. İnönü ne olacağını biliyor. “Bu tür gösterilerin ölçeğini tahmin etmek zor, buradan hızla ayrılmanız gerekiyor” konuşur. O kadar hızlı davranır ki maçı birlikte izlediği oğulları Ömer ve Erdal’ı yanına almadan stadı terk eder.
gen dedi ki:Atatürk’e karşı komplo‘ suçlanıyor. Atatürk de bu olayı kendince araştırır. Zaten o sırada oğlu Teoman, statta maçı izleyenler arasında bulunan Kazım Özalp’e sorar ve gerçeği öğrenir.
Atatürk’ü lider yapan, olaylar ve gerçekler karşısında kararlı ve tarafsız kalabilmesidir.
POLİTİKA NEDİR?
Bugünün yöneticilerinin eksikliği bu.
Yıkıcı sonuçları olan güçlü bir deprem yaşadık.
Daha önce yaşadık; “kaderbağlı; ve daha sonra “en kısa sürede daha güçlü evler inşa edeceğizDenildi ki: “Ruhumuzun acısını unutmamamız ve meselenin inşa ettiği hissini yaratmamız istendi.
Pazarcık-Elbistan depreminde sorun inşaatta değil; Zihniyeti gösterdi. Bardağı dolduran son damlaydı. Şimdi herkes şu soruyu soruyor; “bu felaketler Neden gelip bizi buluyor?”
Samimi bir cevabı olan var mı?
HAYIR!
Yani, ne oluyor?
“Bin dereden su getirilir“.
Böylece duyarlı vatandaşların tepkisi kaçınılmaz oldu. Tepkiye yer yok; Enkazın başında veriliyor, statlarda olduğu gibi… Hatta Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünleri depremzedelere destek verdi, yöneticileri protesto etti.
Dedi ki “spora siyaset karıştı“.
Hayatın bin bir yönü vardır ve hiçbiri diğerinden izole değildir. Ülkenin sekizde biri depremden etkilendi; 13 milyon insanı doğrudan etkileyen felakete aldırış etmeden yaşamak mümkün mü?
Hepimiz insanlar; Bir vicdanımız var ve bu nedenle hiçbir şey siyasetten bağımsız değildir. Çünkü siyaset, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizle yakından ilgilidir.
Kriterimiz kamu yararıdır.
Sırf bilimsel bilgi üzerine kurulu taşra kurumları kurgusuna karşı birleşenlerin kişiliklerine bakın; Sömürü sistemini sürdürmek isteyen toprak sahibi ile hurafeleri dini inanış diye satarak mevzilerini korumak isteyen din tüccarlarının yan yana durduğunu göreceksiniz.
Kamu yararını ön planda tutan politikalaryetmişinde bile bir zeytin ağacı diker”; Kendi çıkarlarını toplum çıkarlarından üstün tutan ve her şeyden çıkar sağlamayı düşünen bir politika. “Gölgesini kullanamadığı ağacı keser.“.
İkincisi, yapı demirlerinin çalınması, depremzedeye verdiğimiz çadırın satılması ya da insanları yaşatmak için verdiğimiz kan; politikaları gereği Ensar Vakfı’na oradan para bağışlıyorlar.
SORU CEVAPTAN DAHA ÖNEMLİDİR
Biliyoruz ki bu coğrafyanın yöneticileri toplumu daha kolay yönetebilmek adına halk ile bilimsel bilgi arasına bilinçli olarak mesafe koymuşlardır. Aslında bu durum sadece akımı kapsamakla kalmıyor; Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurtuluş ve kurucu devrimciliği diyebileceğimiz 15-20 yılı hariç tutarsak bu tavır adeta bir gelenek halini almıştır.
Sırf bilimsel bilgi üzerine kurulu taşra kurumları kurgusuna karşı birleşenlerin kişiliklerine bakın; Sömürü sistemini sürdürmek isteyen toprak sahibi ile hurafeleri dini inanış diye satarak mevzilerini korumak isteyen din tüccarlarının yan yana durduğunu göreceksiniz. Anlatmayı sevdiğim efsaneleri, anlatıları, kıssaları ve masalları anlatarak bu güzel hikâyelerden alınacak dersleri gizlediklerini ve çoğu insanı yanlarında taşıdıklarını biliyoruz. Ancak halk kültürünün tamamına yakını istek ve dileklere dayalı bu unsurları ders alınmak istenmektedir.
Gelelim günümüze.
Pazarcık-Elbistan depremi hepimizi sarstı.
İstanbul’da bu büyüklükte bir deprem bekleniyordu ama bizim herhangi bir önlem almadığımız da biliniyor.
Burası depremlerin coğrafyası ve birçok deprem var; Bu yüzden “Burada neden deprem oluyor? — kaderci bir soru ve ne yazık ki doğru değil.
Peki doğru soru nedir?
doğru soruDepremde yaşamamıza rağmen neden yeterli önlemi alamıyoruz? bu bir soru.
DOĞANIN DİYALEKTİĞİ KENDİNİ HATIRLATIR
Sakinleşirsek,doğanın diyalektiği– Bana kendimi hatırlatıyor. Doğa acımasızdır; Önce sınavlara giriyor, sonra ders veriyor. Toplumun sordukları sorulardan bir ders çıkardığı görülüyor. Bu bir umut ışığıdır; çünkü sorular bizi gerçeğe götürür. Soruyu doğru sorarsanız, cevabın yanlış olma ihtimali çok düşüktür.
Kafamızda çok şey dönüyor ama bunu ortaya çıkaracak kaldıraç bizde yok.
Omuz dayanışmadır. Dayanışma içinde, attığımız her adımda, nerede olursak olalım vicdanımızı her zaman yanımızda taşırız – sorunların üstesinden gelmenin en iyi yolu budur.etiketBize düşen gazeteciliğin içinden çıkanı anlatmaktır.
Aşık Veysel bu dünyayı nasıl anlatıyor: “iki kapılı otelHepimiz o kapıdan aynı şekilde giriyoruz, depremde kaybettiğimiz canlar eşit olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Toplumsal ortak sorunları herkes için katlanılır kılmanın yolu kamusal olmaktan geçer; Halkçı olmak demek, devlet denen bir örgütün tüm büyüklüğünden kurtulup onu moderatörlük yapan ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir mekanizma haline getirmek demektir.
Aşık Veysel bu dünyayı nasıl anlatıyor: “iki kapılı otelHepimiz o kapıdan aynı şekilde giriyoruz; Depremde kaybettiğimiz canlar eşit olduğumuzu bir kez daha göstermiştir. İçinde bulunduğumuz bu dünyada herkesin her türlü imkandan eşit şekilde yararlanmasını istemekten daha doğal ne olabilir? aynı şekilde girip çıkmak?
Bu dünyada açgözlülük, açgözlülük, bencillik ve benzeri kötü huyların olduğunu biliyoruz ama bunlar insani özellikler değil; Bunun da acımasız kapitalizmle birlikte insanın içinde yaşadığı topluma ve giderek kendi zihnimizi çepeçevre kuşatan, toplumsal gerilemeye neden olan yabancılaşmanın bir sonucu olduğunu biliyoruz.
İNSANLIĞI YAŞAMAK İSTİYORUZ…
Enver Gökçe şunları söyledi:
“… nedir bu kader
Ne toprağım var ne de tarlam.
Kaç tane
Dünyada toprak olmasına rağmen
Herkese yetecek kadar hayat var
Bu ayetler durumun özetidir.
Herkesin dünyanın faydalarından eşit ve adil bir şekilde yararlanabilmesi gerçeği, bir reklamcının rolünden geçer ve bu talep her zamankinden daha acil, daha önemli ve daha gerçektir.
her zamanki gibi bu seferaynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemekReddetelim” diyerek farklı bir şey yapalım ve vahşi kapitalizmin açgözlü açgözlülüğüne karşı reklamcı olmanın sadece bir dünya görüşü değil, insanı ayakta tutan bir tavır olduğunu da yüksek sesle söyleyelim.
Çünkü bizim sorunumuzgölgesinden yararlanamadığı bir ağacı kesip“Zalim kapitalizmin kar hırsı içinde olduğu koşullarda inşaatı desteklemek için bu gerekli…
Yapabilir miyiz?
Akıl ve bilimde ısrar edersek, evet yapabiliriz!
İlginizi Çekebilir
- CHP’li Salyji: “Şu anda alacağımız bazı tedbirleri bilmelerine gerek yok. Seçimlerin güvenli bir ortamda hatta güvenli bir ortamda gerçekleşmesi için gerekli tüm çalışmaları yapıyoruz.”
- Cumhurbaşkanlığı adayı Kılıçdaroğlu’nun Dünya Kadınlar Günü mesajı
- Milletlerin birliğini kurtaran formülün anayasal değerlendirmesi
- BALKAN | Saraybosna Grand Prix turnuvasından Sakarya Büyükşehir sporcu daveti
- Türkiye deprem sonrası yaralarını nasıl saracak?
- Ağrı’da terör saldırısı gerçekleştirmek üzere Türkiye’ye gelen bir terörist gözaltına alındı.
- İyileşme sürecinin yapısı: AKP sonrası dönemin temeli nasıl atılır?
- Kartal’da bahara hazırlık için binlerce ağaç budandı
- CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Bu saatten sonra korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir.
- Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer: Olumlu rapor almayan özel okul kapatılacak