Avrupa güvenliği nereye gidiyor? | Haber sitesi PolitikYol

Münih Güvenlik Konferansı ve Putin’in konuşması c eaynı anda Amerika Birleşik Devletleri Başkanı BidenToplu değerlendirmemize Varşova ve Kiev ziyaretlerini de dahil edersek, o zaman Batı ile yapmakAralarında her şeyin yolunda olmadığı sonucuna varılabilir. Gerilim adım adım yükselir.

Münih Güvenlik Konferansı, 1963’ten beri her yıl Şubat ayında Almanya’nın Münih kentinde düzenlenen uluslararası bir güvenlik konferansıdır. Konferansa önde gelen devlet ve hükümet başkanları, savunma ve dışişleri bakanları, askeri uzmanlar ve güvenlik uzmanları katılıyor.

Tarih boyunca bu konferanslardan bazıları önemli konuşmalarla anılmıştır. Örneğin, 2003 yılında bir konferansta Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, ABD’nin Irak’a askeri müdahale gerekçelerini “ikna edici” bulmadığını belirtmişti.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in en unutulmaz konuşması 2007’de bir konferansta yapıldı. Tek kutuplu dünya düzenini eleştiren, çok kutupluluktan yana konuşan ve NATO’nun genişlemesinden bahseden, “Rusya’ya verilen sözlere rağmen” Rusya’nın sınırlarına yaklaşan Putin, olayların bu gelişimini eleştirdi. Bunu 2008’de Rusya-Gürcistan savaşı ve 2014’te Kırım’ın ilhakı izledi.

RUSYA-UKRAYNA SAVAİLEBEN

Bu yılki Münih Güvenlik Konferansı, Rusya’nın geçen yıl 24 Şubat’tan bu yana Ukrayna’ya yönelik askeri harekatının ardından iki ülke arasında henüz resmi olarak ilan edilmemiş olsa da topyekun bir savaşa dönüşen olayın ardından toplandı. Konferans boyunca tüm Batılı liderler, Ukrayna’ya verdikleri desteği ve vermeye devam edeceklerini beyan ederek Rusya’yı bir şekilde tehdit ettiler. Konferansa internet üzerinden katılan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’in bir konuşması da Batılı liderlerin heyecanını artırdı.

Bu yıl konferansa Rusya’dan sadece çok sayıda tanınmış muhalif geldi. Ancak Putin görüşünü, 2007’de Münih’te 21 Şubat’ta Moskova’da yaptığı “ulusa hitaben” yaptığı yüksek profilli bir konuşmayı anımsatan bir üslupla dile getirdi. Putin’in konuşmasının içeriğiyle değil, söyleminin bütünlüğüyle ölçülen mesajı, mevcut durumun sorumluluğunun öncelikle Batı’da olduğuydu. Bu konuşmada barıştan ve diyalogdan eser yok.

Avrupa daha geniş bir çatışmaya doğru mu ilerliyor?

Depremin yarattığı tahribatn altYaşayabilmek için uluslararası dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, dünya gündeminde uluslararası dayanışmanın önündeki tek engel olarak görülmemeye dikkat etmeliyiz.

Putin’in konuşmasına Münih Güvenlik Konferansı ve ABD Başkanı Biden’ın Varşova ve Kiev ziyaretlerini de eklersek, Doğu ile Batı arasında işlerin iyi gitmediği sonucuna varabiliriz. Gerilim adım adım yükselir.

Rusya son iki gün içinde iki önemli karar aldı. Bunlardan ilki, Rusya parlamentosunun alt meclisi Duma’nın ABD ile imzalanan Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nın (START) askıya alınmasına onay vermesi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, bu kararın dünyadaki tüm silah kontrolü mimarisinin çökmesi anlamına geleceğini söylüyor.

Rusya’nın ikinci adımı Moldova’yı ilgilendiriyor. Bildiğiniz gibi Moldova’nın toprak bütünlüğü yoktur. Dinyester Nehri’nin doğusundaki Transdinyester, Moldova’dan ayrıldığını ilan etti. 2012 tarihli bir Rus kararnamesine göre, Transdinyester olarak adlandırılan bu bölgenin geleceği konusunda bir çatışma çıkması durumunda Rusya, Moldova’nın egemenliğini destekleyecektir. Putin de bu kararnameyi iptal etti.

BENİLKBAHARDA NE ALINIRBENRESEPSİYON?

Bir süredir uluslararası arenada Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın bu baharda yeni bir askeri tırmanmaya başlayacağına dair söylentiler dolaşıyor. Putin’in 21 Şubat konuşmasını bu arka planda okursak, Rusya’nın böyle bir hazırlık içinde olduğu sonucuna varabiliriz.

Öte yandan Rusya’nın savaşı sadece Ukrayna’ya değil Moldova’ya da taşıyarak savaşı genişletebileceği sürekli dile getirildi. Kuzey Karadeniz’de iki komşumuz arasındaki askeri çatışmanın bahar aylarında tırmanabileceği ve gerginliğin tırmandığına işaret eden adımlarla savaşın yayılacağı konusunda endişelenmeden edemiyoruz.

Batı, konuya kendi dayanışması açısından baktığında, Rusya’yı uluslararası arenada giderek yalnızlaştırdığı sonucuna varabilir. Ancak, durum böyle görünmüyor. Örneğin, Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Merkez Komitesi başkanı Wang Yi, Münih Güvenlik Konferansı’ndan ayrıldıktan hemen sonra Moskova’yı ziyaret etti. Wang Yi, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve ayrıca Putin ile bir araya geldi.

İki ülkenin “çok boyutlu ortaklıklarını sürdürme ve daha da geliştirme” yönündeki genel iradesi, klasik bir dış politika söylemi olarak görülebilir. Ancak ABD’nin son iki yıldır sürekli olarak Rusya ve Çin’i küresel düzeyde düşman ilan etmesi, iki ülkeyi yakınlaştırmaya yardımcı oluyor.

İLEtürkiye’nin iklimi ve deprem gücünsel gitibarını tüm bu konuların önüne koymaktadır. Ancak depremin neden olduğu tahribatn altYaşayabilmek için uluslararası dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, dünya gündeminde uluslararası dayanışmanın önündeki tek engel olarak görülmemeye dikkat etmeliyiz.

TsenRCTNE YAPIYORSUN?

Uluslararası gündem elbette yakın coğrafyamızda çok önemli gelişmelere sahne oluyor. Bu gelişmelerin çeşitli riskleri beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Maalesef Türkiye gündeminin en önemli konusu olan 2023 seçimlerine hazırlanırken 6 Şubat Kahramanmaraş depremi bir doğal afetle sarsıldı. Dolayısıyla Türkiye, bir yandan tarihinin en kritik seçimlerine, bir yandan da kısa ömürlü gibi görünmeyen bir felaketin olumsuz sonuçlarına hazırlanıyor. Bu durum Türkiye’yi uluslararası gündemden uzaklaştırmamalıdır.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye yaptıkları ziyaretler uluslararası gündemi bir kez daha hatırlattı. İki ziyaret depremle bağlantılı olarak kısa taziyeler gibi görünse de görüşmelerde elbette dış politika konuları da tartışıldı. Bu konuların başında İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusu gelmektedir. Her iki konuk da bu konuya verdikleri önemi dile getirdiler. Bu iki ülkenin eş zamanlı NATO üyeliğini, Türkiye’nin üstü kapalı olarak aktarmaya çalıştığı “Finlandiya tamam, İsveç’e devam” anlayışına tercih ettiklerini söylemekten çekinmediler.

Evet, seçimler ve deprem tüm bu konularda Türkiye’nin gündemini öncelikli hale getiriyor. Ancak depremin yarattığı tahribata karşı uluslararası dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, dünya gündeminde uluslararası dayanışmanın önündeki tek engel olarak görülmemeye dikkat etmeliyiz.

İlginizi Çekebilir