Depremin kısa sosyolojik analizi -2

Depremler aynı zamanda meydana getirdikleri can ve mal kayıpları ile toplumsal ve bireysel travmalara ve gelecekte aşılması zor olan derin toplumsal bunalımlara da neden olmaktadır. Refah devletinin görevi bu tür olumsuzlukları ortadan kaldırmak veya en aza indirmektir.

KENTLEŞME BÜYÜKLÜĞÜ

Bir şehre girdiğinizde yollar virajlıysa, evler çürük diş gibi yapılmışsa, hava koridorları ve yeşil alanlar yoksa şehir orada kötü yönetiliyor. Bu, imar planlarının kar amacıyla delindiği, altyapının sağlıksız olduğu, bina kontrolünün rüşvete kurban edildiği anlamına geliyor. Böyle bir şehirde deprem anında binalar çökecek ve enkaz altında insanlar ölecek. Bunu bilmek için büyücü olmaya gerek yok.

Bir depremde üç beş müteahhit tutuklanarak sorun çözülemez. Burada müteahhitle birlikte 3-5 oy uğruna kaçak yapılara bölge affı ilan eden yerel yönetimler, kamu kurumları ve hükümetler sorumlu tutulmalı, hesap sorulmalıdır. Bu nedenle binanın denetimi yeterli değildir, yer seçimi ve denetimi binanın kendisinden daha az önemli değildir. Tarım arazilerinin şehir kiralarına feda edildiği, şehirlerin beton kulelerle donatıldığı anlayışı artık son bulmalıdır.

DAYANIŞMA RUHU

Yaşadığımız deprem bizlere büyük acılar yaşattığı gibi toplumsal dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Doğal afetler gibi yıkıcı, acılı ve yıkıcı kriz dönemlerinde toplumlar bireyselliklerini unutup çevrelerindekilerle ilgilenmeye başlarlar. Tüm olumsuzluklara rağmen toplumsal ve insani dayanışma hiç olmadığı kadar artabiliyor ve bu depremden kurtulduğumuzda toplumda olumlu bir bilinç oluşturuyor.

Depremlerin keşfettiği eserlerden biri de bu dayanışma duygusunun yarattığı davranışlarla şekillenen psikolojik sosyolojidir. Bu konuya odaklanan sosyolog Durkheim, afet zamanlarında insanların yardımlaşma ve dayanışma duygularının çarpan etkisi ile arttığını tespit etmiştir. Acılar kaçınılmaz olarak insanları bir araya getirir ve dayanışma ruhunu artırır. 6 Şubat depreminde toplumun tüm kesimlerinin depremin açtığı yaraları sarmak için afet bölgesine koştuğunu gördük. Halk, elinden geldiği kadar maddi ve manevi desteğini esirgemedi.

Deprem sırasında meydana gelen bir gerçeği daha vurgulamak gerekiyor. Ne yazık ki fakir insanlar depremlerde daha çok kaybediyor. En çok bu kesimler zarar görüyor. Sosyolog Marx, bu konuyu çatışma teorisinin yardımıyla araştırıyor ve bu gerçeği kabul ediyor. Zengin insanlar ya daha güçlü ve pahalı evlerde yaşarlar ya da depremden sonra bölgeyi bir an önce terk ederek başka yerlere göç ederek kendi başlarına yaşamaya devam ederler. Aynı şey fakirler için geçerli değil. Dolayısıyla afet sonrası kırılganlığın herkes için aynı olmadığı söylenebilir.

YEREL YÖNETİMLERİN ROLÜ

Dayanışmanın kurumsal boyutları olduğu gibi toplumsal ve bireysel boyutları da vardır. Şu anda genelde belediyelerin, özelde CHP’li büyükşehir belediyelerinin yaptıkları takdire şayan. Belediyeler, özellikle büyükşehirler, ilk günden itibaren mükemmel sonuçlar gösterdi. AFAD belediyeleri illere ayırdı. İstanbul’u en ağır hasarlı Hatay’a, Ankara’yı Kahramanmaraş’a ve İzmir’i Osmaniye’ye benzetti.

Şahsen yer aldığım İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bahsetmek istiyorum. Giderek üç binin üzerine çıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yüzlerce eğitimli kurtarıcısı ilk günden bu yana olay yerinde. Bu ekip enkazdan yaklaşık 600 hayat kurtardı. Çöp toplama konusunda gece gündüz bine yakın iş makinesi çalıştı. İnsani yardımla birlikte yaklaşık 400 TIR gönderildi. Depremin olduğu yerde ekmek üretim tesisleri, gıda işleme tesisleri, tuvalet ve duşlar için ev değiştirme evleri oluşturuldu.

Felaketler sadece bireyin psikolojisini etkilemekle kalmaz, toplumdaki modern düzenin değişmesinde de önemli rol oynar ve doğal olarak sosyolojiye önem verir.

Yenikapı ve Kartal’da kurulan yardım koordinasyon merkezlerinden binlerce İstanbul gönüllüsü gece gündüz üç vardiya seferberlik ruhuyla çalıştı ve bu çalışmalar halen devam ediyor. Antakya, İskenderun ve Samandağı’nda üç koordinasyon ve lojistik merkezi kurulmuştur. Yüzlerce tır dolusu yardım malzemesinin yanı sıra çadır kentler kurulduğunu ve depremzedelerin ısınma, barınma ve giyecek ihtiyaçlarının bu odak noktalarından karşılandığını belirtmek gerekir. Bu faaliyet, zaman zaman AFAD’ın engellemelerine ve engellemelerine rağmen, diğer belediyeler tarafından benzer biçimlerde sürdürülmüştür.

TOPLUM SORUNLARI

Depremler aynı zamanda meydana getirdikleri can ve mal kayıpları ile toplumsal ve bireysel travmalara ve gelecekte aşılması zor olan derin toplumsal bunalımlara da neden olmaktadır. Refah devletinin görevi bu tür olumsuzlukları ortadan kaldırmak veya en aza indirmektir. Bu fiziksel, sosyal, tıbbi ve psikolojik destek gerektirir.

Yoksa ölü ölür, gerisi bizimdir.Onun çağ dışı yaklaşımı devleti devletten mahrum bırakır, millet şuurunu ve aidiyet duygusunu da yıpratır, deforme eder. Bu nedenle, kurumların yeniden canlandırılması, kamu düzeninin sağlanması, ailelerin korunması ve yaşamlarının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için gerekli ekonomik, sosyal ve tıbbi desteği sağlamak devletin görevlerinden biridir.

Bu açıdan bakıldığında felaketler sadece bireylerin psikolojisini etkilemekle kalmaz, toplumdaki modern düzenin değişmesinde de önemli rol oynar ve doğal olarak sosyolojiye önem verir. Bazı araştırmacılar doğal afetleri “toplumsal bir stres durumu” olarak tanımlarken, bazıları ise “sosyal kriz dönemi” olarak tanımlamaktadır. (Nazrin, 2004).

Depremin toplumsal etkisi afet sonrasında da devam etmektedir. Genel olarak bir depremin neden olduğu can ve mal kaybı, toplumda toplumsal yıkıma ve toplumsal eşitsizliğe yol açmaktadır. Deprem sonucunda ortaya çıkan ve belirginleşen “toplumsal eşitsizlik”, modern Türkiye’de suç kadar önemli sorunlardan biridir.

AİLE KURUMU HASAR GÖRDÜ

Depremler toplumda önemli bir yer tutan aile kurumunu da olumsuz etkiler; Ani olaylar aile ve özellikle çocuklar için ilişkilerin bozulmasına yol açar. Akabinde aile içi çatışma, şiddet ve boşanma gibi sorunlar ortaya çıkabilir.

Depremi din ile açıklamak ve suçu kadere yüklemek, sorumluluktan kaçmanın kolay bir yoludur. Her şerde bir hayır vardır diyerek afet müdahalesini bilimsel bir yaklaşımdan uzaklaştırmak yanlıştır.

Depremden etkilenen grupların yaşadıkları travma nedeniyle topluma uyum sağlamaları zor olabilir ve toplumun bu insanları bulması zor olacaktır. Bütün bunlar toplumsal yapının bozulmasına yol açacak ve işlevin azalmasına neden olacaktır. (Keskin, 2021)

GELECEĞE HAZIRLANIN

Geleceğe bugünden hazırlanmalıyız. Ancak, dediğimiz gibi, her seferinde öğrendiğimiz zorluklarla yüzleşmeye devam ediyoruz. Tüm yetkilileri yaraları bir an önce sarmaya ve ardından bilim adamlarının uyarıları doğrultusunda ülkemizi deprem, sel, yangın ve benzeri felaketlere hazırlamaya ve ayrıca çıkar hırsıyla insan hayatını tehlikeye atanları cezalandırmaya çağırıyoruz.

Bu bağlamda, Acil Durumlar Bakanlığı’nın oluşturulması acildir. Bu bakanlık, depremle ilgili tüm kurum ve yerel yönetimleri, ilgili STK’ları bir araya getirmeli ve bir deprem anında hızlı hareket etmelerini sağlamalıdır. Deprem anında ve sonrasında pratik, uygulanabilir, hayat kurtarıcı eylem planları hazırlanmalıdır.

Söz bitti!.. Sözle ifade edilemeyecek acılar var. Ancak sahada özverili çalışanlarımız olağanüstü bir çaba sarf etti. Zaman zaman çaresizliğin neden olduğu öfke patlamaları görüyoruz. Ayrıca gönül birliği önemlidir. Bir milleti güçlü kılan, dayandığı birlik ve beraberliktir. Depremi din ile açıklamak ve suçu kadere yüklemek, sorumluluktan kaçmanın kolay bir yoludur. Her şerde bir hayır vardır diyerek afet müdahalesini bilimsel bir yaklaşımdan uzaklaştırmak yanlıştır.

UNUTULMUŞLARIN NELER ÖLDÜRDÜĞÜNÜ UNUTMAYIN!

Marmara depreminden sağ kurtulduk ve o yaralarını sarmadan unuttuk. Unutmak yarınlarımıza ve kaybettiklerimize saygısızlıktır. Plansız inşaatların binlerce cana mal olması ve 17 Ağustos depreminin sorumlularının yargı önüne çıkarılmamasının üzerinden yıllar geçti. Ne kadar aciz ve aciz olduğumuzu bir kez daha gördük.

Merkezi yönetim ve yerel yönetimler, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerin ve betonarme malzemelerin kalitesine kadar inşaat faaliyetlerinin ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde güçlü bir sorumluluğa sahiptir. Afet bölgelerinde bu sorumluluk daha da fazladır.

Bir yapı denetim kuruluşu, inşaat işini ve müteahhidi bina sahibi adına denetler. Bu kuruluşların raporuna göre belediye yapı ruhsatı veriyor. Kağıt üzerinde her şey yolunda ama gerçekte öyle değil. Bu yüzden her deprem bizi biraz daha sarsıyor.

Erzincan, Varto, Afyon, Bolu, Adapazarı, Düzce, Bingöl, Van ve Maraş. Artık her gün yenileri ekleniyor. 6 büyüklüğünde bir deprem bile felakete dönüşebilir ve bunun birçok örneği var. 19 Ağustos 1966’da Varto’da 6.9 büyüklüğündeki depremde 2.396 kişi öldü, 6 Eylül 1975’te Lij’de 6.6 büyüklüğündeki depremde, 30 Ekim 1983’te Erzurum’da meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde 1.155 kişi öldü. 13 Mart 1992’de Erzincan’da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde 653 kişi hayatını kaybetti. Van depreminde 3 binden fazla insan öldü (Aslan 2023). Daha birçok örnek var.

Tüm bu örneklerde depremin gerçek bir felakete dönüştüğünü görüyoruz. Tıpkı 6 Şubat depreminin çok daha büyük bir felakete dönüşmesi gibi. Ama bunun sebebi bir deprem ya da kader değil. Bunun sebebi, hükümetin bir şehircilik politikası olmaması, bunun sebebi üç beş oyla çıkarılan imar afları, bunun sebebi de saha ve yapı denetimlerinin gerektiği gibi yapılmaması, toplumun bunu yapması. bu konuda yeterli bilince sahip olmamak.. Deprem sonrası etkin organizasyon ve koordinasyon eksikliğidir.

İSTANBUL İÇİN HAZIRLIKLAR ŞİMDİ BAŞLAMALI

Şimdi İstanbul depremi var. Hepimiz şapkalarımızı çıkarıp düşünmeliyiz. Bilinmelidir ki yerel yönetimler İstanbul’da meydana gelecek depremle tek başına baş edemezler. Bunun için başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere ilçe belediyeleri, Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) ve AFAD’ın birlikte çalışması ve eylemlerini koordine etmesi gerekiyor. Üniversiteler, STK’lar, ordu ve diğer ilgili devlet kurumları da bu sürece dahil edilmelidir.

Bu konuda vizyon planının yapılması, stratejik planların, nazım planın ve imar planının revize edilmesi gerekmektedir. Afet öncesi, afet ve afet sonrası araştırmalar için hazırlıklar bugünden başlamalı.

Kaynaklar

Fırat, M. (2020). Afet sosyolojisi. (İ. Can, Dü.) Karikatür kitabevi.

Nasrin, M. (2 Temmuz 2004). Afet Araştırması: Bangladeş’teki Afetlere Sosyolojik Yaklaşımı Keşfetmek. Bangladeş Elektronik Sosyoloji Dergisi, 1(2), 21-28.

Yasin Keskin, A Sociological Perspective on Disaster, 6 Şubat 2021, Kent Sosyolojisi, socialokmudahele.com,

Şükrü Aslan, Deprem sosyolojisi, Bir günlük gazete, 12.02.2023.

İlginizi Çekebilir