Devlet öldü | Haber sitesi PolitikYol

Devlete bir zamanlar ihtiyacımız varsa, bugün ona ihtiyacımız vardı. O bizimle değildi. Devletin çöktüğünü anladık. Siyasal İslam enkaz altında kaldı, milli görüş kaldı, muhafazakar ideoloji kaldı. Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay gibi şehirleri elli yıldır yöneten sağcı ideoloji bir depremle çöktü.

Depremin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen organize yardım faaliyetlerine hâlâ tanık olamıyoruz. Depremde her şey yıkılsa bile ayakta kalması gereken hastanelerin, AfAD merkezlerinin, acil servislerin, belediye binalarının, itfaiyelerin neredeyse ilk yıkıldığını gördük.

Tüm sorunları merkezden tek kişinin yönetimiyle çözmek zorunda kalan, yerel yönetimleri kendisine tehdit olarak algılayan yapı felç oldu. Ana kurtarma operasyonuna devam etmenin mümkün olduğu ilk 48 saatte bu felçli yapı, yaşadığı şok nedeniyle neredeyse hiçbir şey yapamadı.

Sivil toplum tepetaklak olmuş olsa da, geriye kalan birkaç STK hızlı tepki göstermeseydi ve anında yardım sağlamasaydı, milyonlarca insanımızı kendi başının çaresine bakması için bırakacaktık. Ne yazık…

Devlet teorisi dersleri, devletin en temel işlevlerinden birinin insanların hayatını kolaylaştırmak olduğunu öğretir. Devletimiz ise vatandaşının hayatını zorlaştıran bir araçtır. Devlet adeta iktidardaki belli bir oligarşinin iktidarını sürdürmek, ifade özgürlüğünü kısıtlamak, iletişimi kısıtlamak, her türlü muhalefet girişimini engellemek, çoğu miting ve gösteriyi bir kulüple bastırmak, vatandaşına zulmetmek için bir aygıta dönüştü.

Devlete bir zamanlar ihtiyacımız varsa, bugün ona ihtiyacımız vardı. O bizimle değildi. Devletin çöktüğünü anladık. Siyasal İslam enkaz altında kaldı, milli görüş kaldı, muhafazakar ideoloji kaldı. Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay gibi şehirleri elli yıldır yöneten sağcı ideoloji bir depremle çöktü. Böyle olacağı belliydi, çünkü inşaatı ve kontrolsüz inşaatı politikalarının finansmanı olarak gören bu ideoloji, kendisini uyaran tüm kesimleri verimli topraklar üzerinde inşa ettiğini ötekileştirmekle, ilan etmekle ve damgalamakla o kadar meşguldü ki. Kahramanmaraş ovasının alüvyal yapısında tarım arazisi, yer altı suları vardı ve deprem meydana geldi. Anında sıvılaşmanın kaçınılmaz olduğunu bildiği için yapılanmanın sonuçlarını öngöremiyordu. Öngörmediğini söylüyorum, çünkü öngörmüş olsalardı, o zaman meşru bir kast olurdu. Çözünürlüğün olmaması gereken 12 kattan kataküllerle nasıl 16 kata çıkarıldığını gazetelerde okuduk.

Özellikle depremin vurduğu bölgede kayyum atanan yerel yönetimlerin nasıl etkisiz hale getirildiğini de gördük. Alternatif siyasi görüşlerin kriminalize edildiği bu dönemde iktidarın kontrolünde tutulmasına karar verilen Kürt belediyeleri, güvendiği kaymakamların elinde heba edildi. Ancak bölgedeki yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çok faydalı olabilir ve birçok hayat kurtarabilir.

Görülüyor ki, başkanın intikam almadan vedalaşma planı geri tepti. Halleştirme önerisine halkın tepkisi her zamankinden daha güçlü. Deprem sonucu anne babasını, evladını, kardeşini, akrabasını, eşini, arkadaşını, tanıdıklarını kaybeden seçmenlerin ne derece helal olacağını elbette hep birlikte göreceğiz.

En ikiyüzlü tavır, yöneticilerin stadyumlardan gelen protesto seslerini bastırmak için “spora siyaseti karıştırma” tavsiyesidir. Bundan birkaç yıl önce, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı televizyonda referandumda evet oyu kullanılması gerektiğini açıkladığında “Arda Abi ben evet diyorum, buradasın” demek serbestken, merak ediyorum. Siyasetle sporu birleştirmek sorun olunca ne oldu?

Zaman bitti. Şimdi baştan başlama zamanı. Yeni dönem, aklın ve bilimin egemenliğinin ilan edildiği bir dönem mi olacak, yoksa adı farklı ama içeriği aynı olan başka bir ulusal-muhafazakâr körlüğü dönemi mi olacak? Sahibiz…

İlginizi Çekebilir