Enkaz altında “ahlak yasası”

Ahlak artık dolaşan bir şehir efsanesi haline geldi. “ahlak nedir?” Soramaz hale geldik. Çünkü vereceğimiz olası cevap, anında bizi “farklı” kılacak bir etikete dönüşecektir.

Bu yazıda yaşadıklarımızı tekrar tekrar tekrarlamak niyetinde değilim.

Yaşadıklarımızı neden yaşadığımız sorusunu sormak niyetindeyim.

Kimseyi suçlayacak ya da zulmedecek değilim, amacım size “ahlak yasasını” hatırlatmak…

Ahlaki neydi?

Ahlak inşa edilecek mi?

Öğretilebilir mi?

Ahlak bir depremle yerle bir olur mu?

Yöntemi neydi, hayatta kalması?

Ötekileştirme, izolasyon ve yolsuzluğun doruk noktasına ulaştığı bu dönemde “ahlak” kavramı da nasibini almıştır. Ahlak artık dolaşan bir şehir efsanesi haline geldi.

“ahlak nedir?” Soramaz hale geldik. Çünkü vereceğimiz olası cevap, anında bizi “farklı” kılacak bir etikete dönüşecektir.

Bu şekilde iletişim ve iletişim kuramayız ve yapamayız…

İletişim ve ilişki eksikliğinin bedelini can kaybıyla ödüyoruz. Rakamlarla okuduğumuz hayatlar…

ahlak nedir?

cevap vermeye korkuyorum…

Ahlak yasasının varlığı hangi molozun altında yatıyordu?

Ahlak yasası nasıl davranmamız gerektiği hakkında sorular sorar.

Ne iyi? dürüstlük nedir? Açgözlülük nedir? acımasızlık nedir? Erdemlerimiz nerede?

cevap vermeye korkuyorum…

Şimdi sembolün üzerinde yazılan her şeyi okuyalım. Deprem, başlangıcı yer kabuğunun derinliklerinde bulunan yer kabuğunun katmanlarının yok edilmesi ve yer değiştirmesidir. Toplum bilincindeki katmanlar yok edildi ve değiştirildi. Unutmayın ki deprem sırasında daha önce hiç düşünmediğiniz şeyleri düşündünüz, çevrenizdeki insanların daha önce hiç görmediğiniz yönlerini gördünüz…

Bir deprem sadece bir doğa olayı değildir, ahlaki yasa harabeye dönmüştür. O zaman soru şu; Ne kadar ahlaklıyım?

Belki yeni bir karar verecek cesaretin vardı ya da yoktu ama nöronlar arasındaki alışılmış sinapsların yerini farklı bağlantı noktaları oluşturmaya zorladı. Mevcut sinapslarınız kırıldı ve yerleri değiştirildi. Senin beyninde de deprem oldu.

Doğa kendi bütünlüğü içinde hareket eder. Her parçası diğeriyle temel bir bağlantı içindedir. Bir Aydınlanma düşünürü olarak Humboldt bize doğanın insanı da içeren bir bütün olduğunu söyler. Bu nedenle insan doğaya bakıp onun nasıl çalıştığını anlayabilir ve kendi doğasını analiz edebilir.

İnsan ve doğa arasındaki bu birliği anlayamamak, insanı, doğayı her istediğini yapabilen bir efendi olarak görme hatasına götürmüştür. Bu tahakküm yanılsaması, hem doğanın hem de insanın sonuna giden yoldur. Doğanın merkezinde insan yoktur, doğanın merkezinde onun kendi işleyişi vardır. Bu nedenle, insan ve doğa arasındaki çatışma gereksizdir.

Doğayı anlamak için fizik yasalarına başvurmalıyız. Newton, ışığın parçacıklardan oluştuğunu düşündü, ancak dalga oldukları ortaya çıktı. 1960’tan sonra kuantum mekaniği tanıtıldığında, parçacık veya dalga olmadığını biliyorduk. Newtoncu-Kartezyen düşünceden kurtulmanın ve bütünsel olarak insanın Evrendeki yeri ve “Ahlak Yasası” görüşünü yeniden düşünmenin zamanı geldi. Bilim, bildiklerimizin yanlış olduğunu keşfederek ilerler ve evrene bütüncül bir bakış açısıyla bakarsak, neyin muhtemel neyin daha az muhtemel olduğunu tahmin edebiliriz.

Öyleyse neden Newtoncu Kartezyen “ahlak” görüşünden kurtulup kuantum mekaniğinin ilkelerini kullanarak ahlak yasasını yeniden düşünemiyoruz?

Şimdi sembolün üzerinde yazılan her şeyi okuyalım. Deprem, başlangıcı yer kabuğunun derinliklerinde bulunan yer kabuğunun katmanlarının yok edilmesi ve yer değiştirmesidir. Toplum bilincindeki katmanlar yok edildi ve değiştirildi. Tıpkı Altıncı Tablo’da olduğu gibi…

Bir deprem sadece bir doğa olayı değildir, ahlaki yasa harabeye dönmüştür. O zaman soru şu; Ne kadar ahlaklıyım?

İlginizi Çekebilir