Fernand Braudel şehirleri transformatörlere benzetiyor ve şehirlerin küçük akımları büyük akımlara çeviren transformatörler olduğunu söylüyor. Burada zayıf bir akış yerellik, güçlü bir akış küreseldir. Günümüz dinamikleri bu etkiyi hızla hayata geçiriyor.
Kentleşme farklı ülke ve toplumlarda farklı anlamlar kazansa da özellikle Batı ve Doğu toplumlarında farklıdır. Batı dillerindeki “şehir” ile Farsça kökenli “şehir” benzer fiziksel özelliklere sahip olsalar da kültür ve işlev açısından farklı anlamlara sahiptirler. İslam düşünce dünyasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olan Farabi, bir devlet adamı değil, şehirli bir filozoftur. Aileler ve mahalleler şehrini erdemli bir yer olarak tanımlar, ancak mevcut şehirleri erdemli şehirler ve erdemli olmayan şehirler olarak ikiye ayırır. Kenti köy ve ilçelerden üstün görmek, onu bir bilgi toplumu olarak değerlendirmek demektir.
Dünya tarihindeki ana akım Batı düşüncesi açısından bakıldığında, tarihin yanı sıra kentleşme ve kentleşme kavramları ile kentleşme ve kent devletleri gibi kavramlar tarihin çok eski zamanlara kadar uzandığı sosyolojinin en çok ilgilendiği konular olmuştur. Coğrafya ve diğer disiplinler. Kentleşme artan sosyal hareketlilik ile birlikte gelir.
Chicago ekolünün düşünürlerinden biri olan Louis Wirth, şehri “sosyal olarak farklı kişiliklerin birleştiği, yoğun nüfuslu ve sürekli bir mekandaki yerleşim yerleri” olarak tanımlamıştır. Bu tanım, tarihsel olarak 19. yüzyılın başlarındaki sanayi devrimine karşılık gelir. Max Weber’in “Batı Şehri” siyasi, askeri ve ekonomik unsurların birleşiminden oluşur. Weber, kenti bir medeniyet olarak tanımlar ve Batı dışında kentsel bir olgu olmadığını savunur.
Karl Deutsch’a göre geleneksel üretim yapısındaki değişimler ve üretim yapısındaki teknolojik gelişmeler nedeniyle toplumsal hareketlilik artmış ve toplumlar çok yönlü bir ilişkiler sistemine girmiştir. Deutsch, sosyal hareketliliği modernleşmenin bir sonucu olarak görüyor.
Daniel Lerner ise aksine modernleşme sürecinde kentleşme olgusuna vurgu yapmakta ve kentleşmenin modernleşmenin ilk aşaması olduğunu savunmaktadır. Tüm bunların ışığında kentleşme sürecini, insanların yerleşkeye yerleşmesi, sanayi öncesi kentlerin ortaya çıkışı, sanayi kentinin oluşumu ve metropolleşme olarak dört aşamada ele almak doğru olacaktır.
Günümüzde kent, kentleşme ve kent hakkı gibi kavramları tartışırken ekonomik ve toplumsal hareketlerin şekillendirdiği kentsel yapıyı dikkate alıyoruz. Bu şehirlerin şehir içinde şehirleri ve hatta şehirleşmiş kırsal bölgeleri var. Dünyanın artan nüfusunun çoğu artık şehirlerde yaşıyor. 2008’den bu yana, toplam kara alanının sadece %1’ini kaplayan şehirler, dünya nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor. Bu rakamın 2030’da %60’a, 2025’te ise %70’e çıkması bekleniyor. Bu da kentsel egemenliğin bir başka göstergesidir.
YERELİN ÖNEMİ
Feodal beylerden krallıklara ve ulus devletlere evrilen bir hikaye, küreselleşmenin etkisi altında gelişen iletişim, ulaşım ve bilgi yetenekleriyle şehirleri öne çıkarıyor. O kadim devletlerin ve imparatorlukların uçsuz bucaksız topraklarını ve sınırlarını gösteren haritalara bakmayın. Ulus devletlerden önce sıkı sıkıya korunan sınırlar yoktu. Gümrük yoktu.
İnsanlar ve mallar, vergi ve haraç ödeyerek ülkeler arasında serbestçe hareket etti. Ülkelerin sınırları büyük ölçüde bu etki alanları tarafından belirlendi. 19. yüzyılda zirveye ulaşan milliyetçilik/milliyetçilik hareketleri, ülkenin bir namus olarak korunan sınırlarını taşıdı. Aynı zamanda ekonomi ve siyasetin yanı sıra tüm disiplinlerde değişimler yaşandı. Dünya gelişen teknolojilerin lokomotifinde hızla değişmeye başladı. 20. yüzyıla geldiğimizde dünya ülkeleri ister ulusal, ister federal bir yapı içinde farklı ideolojilerle yönetilsin, iki temel direğe sahiptir. Temsili demokrasi ve piyasa ekonomisi. Sosyalist deneyime sahip ülkelerde onlara karşı koymak için, aslında başarılı olmayan çirkin biçimler kullanıldı.
Artık 21. yüzyıla geldiğimize göre bu iki saltanat sallanıyor. Artık her ikisinin de halkın ihtiyaçlarını karşılayamayacağı ve sorunları çözemeyeceği açıktır. Ulus-devletler bu etkiden en iyi şekilde yararlanırlar. Küreselleşme, ülkelerin sınırlarıyla birlikte hükümetleri de zorlamaktadır.
Yerel olarak ihtiyaç duyulan şey, sosyalist bir yerel özyönetim modelidir. Bu yerel özyönetimde, yerel meclis olan belediye meclisi çok önemli bir rol oynamaktadır. Adaylar siyasi partiler tarafından önseçimlerle belirlenmeli ve bağımsızlar aday gösterilmelidir.
Kapitalizmin, neoliberalizmin son hilesi, dünya çapında mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı, sermaye ve paranın dolaşımının temel amacı, dünyayı küresel bir pazar haline getirmektir. Lehte ve aleyhte görüşler başka tartışmalara yol açar.
Dünyanın dört bir yanındaki ulusal meclisler ve parlamentolarla başa çıkılamayan bu kaotik ortamda, güçlü liderlere dayalı popülist bir deneyimle karşı karşıyayız. Amerika’da Trump, Brezilya’da Bolsonaro. Erdoğan, Putin, Xi hala kendi kendini ilan eden figürler olarak ülkelerinin başında oturuyorlar. Bütün bunlar, yerel, yerel demokrasi ve ekonominin artan önemini azaltamaz. Dünyanın her yerinde insanların artan talep, soru ve şikayetleri artık merkezi yönetimler tarafından çözümlenemez hale geldi.
Temsili demokrasinin karşılık veremeyeceği daha büyük demokrasi arzusu, ancak yerel demokrasilerin sahada gelişmesiyle sağlanabilir. Yerel merkezden atanan yöneticiler tarafından değil, doğrudan halk tarafından seçilen yöneticiler tarafından yürütülmelidir.
Bildiğimiz klasik belediyecilik, 18. yüzyılın sonlarında, geleneksel toplumdan modern topluma geçiş yapan insanların kentlerde toplanarak düzenin sağlanması, altyapı ve üstyapı ihtiyaçlarının karşılanması amacı ile doğmuştur. . Bugün siyasi tercihlerle yürütülen sosyal yardımlaşma ve faaliyetleri içeren bir sosyal belediyecilik görünümündedir. Belediyeler gelişirken ve önem kazanırken, yerel demokrasi ihtiyacı yerel yönetimlerin daha iyi anlaşılmasıyla karşılanabilir. Toplumların sorunları ancak “sosyalist” siyaset ve ilgili kurumlarla çözülebilir.
Yerel olarak ihtiyaç duyulan şey, sosyalist bir yerel özyönetim modelidir. Bu yerel özyönetimde, yerel meclis olan belediye meclisi çok önemli bir rol oynamaktadır. Adaylar siyasi partiler tarafından önseçimlerle belirlenmeli ve bağımsızlar aday gösterilmelidir. Yerel seçimlerde oluşturulan meclislerde baraj veya kota uygulanmamalı, yerel tercihler tam olarak yansıtılmalıdır. Meclisin görev ve yetkileri özellikle denetim açısından genişletilmelidir.
Bütçeleme politikası yapar mantığıyla hazırlanması gereken bütçeler, katılımcı bütçeler şeklinde yapılmalıdır. Yeni oluşturulan ilçe meclisleri, kamu kuruluşları, diğer dernek ve vakıflar ile aktivist gruplarının görüş ve önerileri doğrultusunda belediyenin kaynakları, başta düşük gelirli olmak üzere bölge halkının yararına kullanılmalıdır. gelir grupları.
Şeffaflık, katılım, tutarlılık, verimlilik, hesap verebilirlik ve meşruiyet gibi iyi yönetişim ilkelerini rehber edinen yerel yönetimler, kamu kaynaklarını fayda için kullanırken, insanların piyasa ekonomisinin eşitsiz etkilerinden korunduğu bir kent ekonomisi yaratmalıdır. toplumun yanı sıra sürdürülebilirlik.
Kent ekonomisindeki işsizlik ve gelir eşitsizliğine karşı geliştirilen politikalarla yoksulların ekonomiye katılımı sağlanmalı, sokak ekonomisi düzenlenmeli, bölge sakinlerinin mal ve hizmetlere kolay ve ucuz erişimi sağlanmalıdır. .
Bu kentsel ekonomide işsizlik ve gelir eşitsizliğine karşı tasarlanan politikalarla yoksulların ekonomiye katılımı sağlanmalı, sokak ekonomisi düzenlenmeli, bölge sakinlerinin mal ve hizmetlere kolay ve ucuz erişimi sağlanmalıdır. . Hizmetler. Halkın daha ucuz ve sağlıklı ürünlere erişimini kolaylaştırmak için satış noktalarını düzenleyen üretici-tüketici kooperatifleri devreye girmelidir. Belediye yatırımları şeffaf ve doğrulanabilir yollarla yapılmalı ve yatırımlar halkın yararına bir ekonomi oluşturmaya yönlendirilmelidir.
Bankacılık sisteminden alınan fonlar, belediyeler tarafından toplanan çeşitli vergi ve harçlar, merkezi bütçeden aktarılan paylar ve İller Bankası’ndan borçlanma yöntemlerine göre klasik gelire eklenebilir. Bugün yukarıdaki ilke ve hedefleri hayata geçirmek ve dolayısıyla yatırım yapmak için bu yeterli değildir.
Bu nedenle özellikle kentsel dönüşüm odaklı gayrimenkul yatırım fonları, sertifikalar, gelir ortaklıkları ve kira sertifikaları gibi enstrümanların yanı sıra yerli ve yabancı tahvil ihracı, dış finansman kaynaklarına erişim gibi yöntemler uygulanmalıdır. Kent kirası toplumsal faydaya dönüştürülmeli.
Fernand Braudel şehirleri transformatörlere benzetiyor ve şehirlerin küçük akımları büyük akımlara çeviren transformatörler olduğunu söylüyor. Burada zayıf bir akış yerellik, güçlü bir akış küreseldir. Günümüz dinamikleri bu etkiyi hızla hayata geçiriyor. Dünya tek bir köye dönüşürken, ülkelerin egemenliği ve sınırları zorlanmaktadır. Zeminde kurulacak demokratik egemenlik, halkın doğrudan katılımıyla doğrudan demokrasiye en yakın yaşam düzenini gözlerimizin önüne serer.
Son söz: Kalkınma ve demokrasi yerel halkla yeniden başlayacak, gelecek kentlerin olacaktır.
İlginizi Çekebilir
- SenseTime, “SenseChat” adlı sohbet robotunu tanıttı.
- kaderin tuhaflıkları | Haber sitesi PolitikYol
- CHP lideri Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti lideri Akşener yarın görüşecek
- Hatai’de hayatın restorasyonu | Haber sitesi PolitikYol
- Dolar 15 lira olacak! | Haber sitesi PolitikYol
- BALKAN | Hakemler Arnavutluk’ta oynamayı reddetti
- 14 Mayıs Mesajı: Birlik, eşitlik, kardeşlik
- BALKAN | Dünya futbolunun en büyük oyuncusu yarın açılıyor
- İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener: İYİ Parti ikilemde kaldı, yükümlülükler dayatmaya, ölümle sıtma arasında seçim yapmaya zorlandı, tıpkı Türk halkına yapıldığı gibi.
- Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı: 164.321 binamız yıkım, acil yıkım ve büyük hasar için belirlendi.