Kiralama ağını oluşturan mekanizmaya değil, bu kiralama ağına gereken payı vermeden kendine bile yer bulamayan AHBAP’a karşı sorumludur. Alana değil ödeyene kızıyor.
Murat Ağırrel imzalı haber 25 Şubat gecesi bomba gibi düştü. Kızılay, depremin üçüncü gününde 2050 çadırını 46 milyon liraya AHBAP’a sattı.
AHBAP’ın kurucusu Haluk Levent, ertesi gün (26 Şubat) açıklamayı doğruladı. AHBAP, depremzedelere acil barınma sağlamak için Kızılay’ın iştiraklerinden Kızılay Tekstil AŞ’den 2.050 çadır satın aldı.
Kızılay Başkanı Kerem Kınık da satın almayı doğruladı. Kızılay Tekstil AŞ’nin envanterinde bulunan yabancı bir kuruluş tarafından sipariş edilen 2050 adet çadır AHBAP tarafından satın alındı. Kınık, açıklamalarını paylaştığı aynı tweet serisinde Kızılay’ın finansal sürdürülebilirliği için çadır satışının önemli olduğunu da söyledi.
Akşam bir televizyon programına girerek AHBAP’ın almadığı bir senaryoda çadırların AFAD bölgesine gönderileceğini duyurdu.
Bu tarih.
Utancın ve kurumsal başarısızlığın ne kadar ötesine geçebileceğimizi görmek için her gün kendimize sorular sorduğumuz Türkiye’de, deprem anında bile Kızılay’dan çadır satmak yaşadığımız son büyük sıkıntı oldu. Asrın Felaketi olarak başlayan yolda Kızılay’ın elindeki AHBAP çadırlarını hızla bölgeye nakletmek yerine sattığı ve bu yolla toplam 2050 çadırın bölgeye dağıtıldığı ortaya çıktı.
Kızılay ve Kerem Kınık’a ciddi tepki geldi. Ancak Haluk Levent tepki çekti. Eleştiri yelpazesi genişti. Öncelikle Haluk Levent, Kızılay’da neden alışveriş yaptı? Bilhassa muhalefet, devletin kurumlarına güvenmediği için şimdiden AHBAP’a bağışta bulundu. AHBAP dönüp bu kaynağı devlet kurumlarına devredecekse neden rakiplerinin parasına ihtiyaç duysun?
Haluk Levent artık AHBAP’ın yardımda hükümetin önüne geçmek ve hükümetin acizliğini vurgulamak için bir araç olarak kullanılmasından hoşlanmıyor. Çünkü sahada onlar için olumsuz sonuçlandığını biliyor.
Bu eleştirinin bir adım ötesinde Haluk Levent de apolitik olmakla itham edildi. Eleştiri şöyle devam etti: Taraf tutmama ısrarı, sınır dışı edilmesine yol açtı. İyi bir insan olmak için verilen apolitik mücadele, Kızılay’dan çadır alma hikayesiyle son buldu. Sevilmeye yönelik evrensel arzu, sonunda hükümetin bir aracı ve rant ağının bir parçası haline geldi.
Bu eleştirilere katılmıyorum. Hedefi karıştırdıkları için kolaylaştırıcıdırlar. Daha fazla ve daha kötü; Haluk Levent’i apolitik olmakla suçlarken siyasi duruşu; sadece doğru hissetmek için her anı kovalayan bir ahlaki üstünlük duygusu. Sosyal medyadaki reaktif apolitik çıkışların ötesine geçemezken, sofistike bir siyaset eleştirisi peşinde koşuyor gibi görünüyor. Kiralama ağını oluşturan mekanizmaya değil, bu kiralama ağına gereken payı vermeden kendine bile yer bulamayan AHBAP’a karşı sorumludur. Alana değil ödeyene kızıyor.
İşleri biraz daha netleştirmek için adım adım gidelim.
Haluk Levent neyi tercih etti?
Haluk Levent, depremin 3. gününde bir tweet paylaştı. Bu videoda Haluk Levent ve Hulusi Akar, gürültüden ne konuştuklarını anlamadığımız ama gürültüden herkesin “elinden geleni yaptığı” hissine kapıldığımız bir konteynerin içinde hararetli bir tartışma yaşadı.
Görüntüde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın da yer aldığı ve devlet kurumlarının görev başında olduğu mesajı verildi. Devlet kurumlarının yetersizliği nedeniyle ilk günlerde yıldızı parlayan AHBAP da onlara eşlik etti.
Elbette devlet kurumlarıyla koordinasyon olmadan afet yönetimi olamaz. En başından beri eleştirilen şey koordinasyon eksikliği. Ancak bu tutarsızlığın failleri, çok iyi bir iş çıkarıyormuş gibi görünmeye kararlıdır.
Bu tweet atıldığı sırada AHBAP trollerin saldırısı altındaydı. Depremin ilk günlerinde hükümet büyük bir zafiyet içindeydi. Bu beceriksizliğin yarattığı öfke özellikle sosyal medyada çok dokunaklı ve görünürken, AHBAP bir kahramana dönüştü.
Böylece AHBAP, ince bir ip üzerinde yürüyen bir akrobat sekansı olan Haluk Levent hesabının belirlediği “siyaset üstü” konumunu kaybediyordu. Ayrıca hükümetin acizliğini örtmek için bir hedef olarak kullanabileceği etkili bir hedef haline geldi.
Haluk Levent bu noktada sahada var olmayı ve yardım çalışmalarına devam etmeyi tercih etti. AHBAP faaliyetleri engellenmeyecek ve karşılığında AHBAP başkanı ve bakanları AFAD’ın halkla ilişkilerini yürütecek. Devlet kurumlarının koordinasyonundan, sıkı çalışmasından bahsedecekti.
Söz konusu Hulusi Akar videosu bu açıdan daha mantıklı.
Haluk Levent artık AHBAP’ın yardımda hükümetin önüne geçmek ve hükümetin acizliğini vurgulamak için bir araç olarak kullanılmasından hoşlanmıyor. Çünkü sahada onlar için olumsuz sonuçlandığını biliyor.
Yanlış hatırlamıyorsam AHBAP, İzmir depreminde devletten daha iyi olan tweetlere üstü kapalı tepki veriyordu. Bu tweetler hükümeti kızdırdı ve AHBAP’a zorluk çıkardıklarının sinyallerini verdi. AHBAP’ın siyasi bir figüre dönüşmesini, tamamen kahramanca bir imaj olarak önlerine geçmesini istemiyorlar. Aksi takdirde AHBAP’ı çalıştırmazlar.
Bir sonraki adıma geçmeden önce bir noktayı açıklığa kavuşturmama izin verin. Elbette devlet kurumlarıyla koordinasyon olmadan afet yönetimi olamaz. En başından beri eleştirilen şey koordinasyon eksikliği. Ancak bu tutarsızlığın failleri, çok iyi bir iş çıkarıyormuş gibi görünmeye kararlıdır. Bunu AHBAP gibi sosyal kredisi yüksek kurumlar yapıyor. Yolsuzluğun başladığı yer burasıdır.
Gasp ve vatansızlık
Ama hepsi bu kadar değil.
Afet anında hangi kurumun yardım edeceği konusunda bile toplumsal kutuplaşmanın etkili olduğu bir gerçektir. İktidara uzak olanlar hiçbir devlet kurumuna güvenmezler. Kızılay’a, AFAD’a ya da devletin açtığı herhangi bir hesaba para göndermek istemiyor. Toplanan paranın yaklaşık yüzde 80’inin vergi mükelleflerinden karşılandığı “Tek Yürek Türkiye” programı bile muhalefet kamuoyunda ciddi tepkiye neden oldu.
Devlet kurumlarına duyulan bu güven krizinde AHBAP, muhaliflerin tutunduğu bir bağlı kuruluş haline geldi. Ancak burada toplanan paranın miktarı hükümeti endişelendirmeye başladı. Bu para, kirayı dağıtamadığı ve kendi imajını güçlendiremediği bir kaynak anlamına geliyordu.
Depremin ilk günlerinde sosyal medya trol saldırılarıyla bu konuda baskı gördük. AHBAP’ın kara para akladığına veya yöneticilerinden zimmete para geçirdiğine dair sayısız suçlama var. Haluk Levent de gelen bağış ve harcamaların şeffaflıkla açıklanabileceğini açıklamaya çalıştı.
AHBAP’ın faaliyetlerini rahat bir şekilde sürdürebilmesi için hükümetin tek istediği kendi PR’ına ihtiyaç duymamaktı. Ayrıca haraç ödedi. Kızılay’ın çadırlara satılmasının hikayesi aynı zamanda aslen Ahbap çatısı altında toplanan ve rahatsızlık veren kaynağın bir kısmının geri çekilmesinin hikayesidir.
Çünkü bir doğal afet durumunda deprem bölgesinde insanlar donarken Kızılay iştirakinin 2050 çadırı stokta tutmasının bir açıklaması yok. Kızılay, milyonlarca dolarlık bağışlarla Kızılay’ın daha fazla çadır üretmek ve hammadde almak için AHBAP parasına veya çadırlara ihtiyacı olmadığını söyledi.
Daha da tuhafı Kerem Kınık’ın “Bu çadırları AHBAP almasaydı AFAD deprem bölgesine gönderecekti” açıklaması. Yani Kızılay Tekstil AŞ’nin AHBAP’a satmadan deprem bölgesine teslim ettiği çadırlar aynen AHBAP parasıyla satıldı.
Ajitasyonel apolitik öfke
Şimdi bu resmin tamamını bir araya getirelim.
Yozlaşmış bir siyasi rant ağı, kurumsallaşmış tek adam rejimi etrafında toplanmıştır. Bu kiralama ağı imaj ve mali açıdan üzerine düşeni almazken bölgede bir kuruluşa da rahatlık vermiyor. Müfettişler, trol orduları veya politikacılar, hükümetin ideolojik olarak koyduğu makul sınırlara uymayanlara saldırıyor.
Haluk Levent, deprem sırasında kurduğu sivil toplum kuruluşunun insani yardım çalışmalarını sürdürmek için şimdilik belli dengeler kuruyor. AHBAP’ı kasıtlı olarak aşırı politik dediği şeyde tutarak, olabildiğince aktif kalmaya çalışıyor.
Bu nedenle Haluk Levent’in eleştirilerini hafif ve özünde apolitik buluyorum. 21 yılda kurumsallaşmış, rıza ve şiddet mekanizmalarıyla varlığını ilan etmiş, kendi rant/medya mekanizmasını oluşturmuş bir iktidar var. Tüm bu uzun ve kısa vadeli mekanizmaları görmezden gelmek ve Haluk Levent’in sorumluluğunu Haluk Levent’e yükleyerek yaptığı “dans”ı görmemek başlı başına apolitiktir.
Güney Koreli filozof Byung Chul Han’ın The Transparency Society adlı kitabında vurguladığı gibi, eleştirel öfkenin patlaması, sosyal medyanın sulu ve gelip geçici gerici politikalarıyla doğrudan ilişkilidir.
Deprem ve süreçten sonra bu öfke ve siyaset hali yüceltildi. Sanki siyasi öfke kisvesi altında bir vaaz okuyormuş gibi, “görünmeyen görünür, gerçek ortaya çıkar.”
Ancak siyasi öfkeye sahip olmak, saldırgan ve etkisiz bir şekilde güç ilişkilerini görmezden gelmek ve bu öfkeyi önünüze çıkan her aktöre kusmak anlamına gelmez. Bu, siyasi öfkenin aksine, güç dengesini gözeterek ve stratejik hareket ederek politika oluşturmak anlamına gelir. Haluk Levent’in linç edilmesi anlamsızdır. Ana olanlar belli: Kızılay, hükümet, cumhurbaşkanı.
Bir kahraman olma ve yaratma ihtiyacı
Bu apolitik propaganda çılgınlığının yeni hedeflerinden biri de deprem anında neler hissettiğinizi anlatan psikolojik destek sayfaları.
Bu sayfalardan bazıları, gönderilerinin sosyal dokunaklılığını gerçekten yansıtmada başarısız oldukları için aşırı derecede bireysel ve bencil görünüyorlar. Çünkü yinelemek isterim ki sıradan bir dönemden geçmiyoruz. Kötü olmak ve sorunlarımızın nihai kaynağını ele almak için politik olarak önemli olmak. Bu süreçte o duygusal ruhu ya da ideolojik bilinci yakalayamayan basit bireysel kararlar için eleştirilmesi normaldir.
Ama Haluk Levent’le arasını açanlar, travma psikolojisi ile ilgili bir yazının olduğu bir sayfa görünce de sinirleniyorlar. Ancak hem deprem bölgesinde bulunanların hem de olayları uzaktan takip edenlerin psikolojisi çok yıprandı. Politik öfkeye sahip olmak, insanların kendi zararlarına olacak şekilde bu duygulara kapılmaları anlamına gelmez. Aynı zamanda onları kontrol edebilmek anlamına gelir.
Sürekli ilham verdikleri bu siyasi öfke hikâyesinin arkasında bir motif var: Bütün varlığımla kendimi bu davaya adıyorum. Kendimi feda ediyorum ve ahlaki olarak üstün bir konuma geliyorum.
Felaket sonrası kahramanlık oynamayı istemek gibi bir şey. Eylemleri, akıl yürütmeleri ve değerleri ile her şeyi öngören; Bu, gerçeği bilen ve kendi iradesine uymayan herkesi anlamsızlıkla suçlayan bir ahlaki tatmin anıtıdır. Kahraman olma ihtiyacı.
Bu, vatansızlığın doğal sonuçlarından biridir. Kahraman olmak istiyoruz ya da kahramanlar yaratıyoruz. Tıpkı jeologlardan yarattığımız gibi.
Ancak toplum olarak kahramanlara değil, işleyen ve anonim bir bürokrasiye ihtiyacımız var. Kazadan 100 saat sonra kurtarıldığına dair mucizevi haber değil; Asla yıkılmayacak binalara ihtiyacımız var. Bunun için planlamadan, akıldan ve kurumsallıktan başlamamız gerekiyor.
İlginizi Çekebilir
- AKP hükümeti seçimi muhalefetten daha çok isteyecek!
- 1.200 öğrencinin zehirlenmesi, rejimin protestolar için intikamı mı yoksa düşmanların biyolojik saldırısı mı?
- “Akşener, cumhurbaşkanının kararını geri çevirdi” açıklaması
- BALKAN | Türkiye, Balkan Çocuklar Karate Şampiyonası’nda 45 madalya kazandı
- İskenderun’da 4,5 büyüklüğünde deprem | Haber sitesi PolitikYol
- Muhaliflerin birden fazla listeyle seçime girme riski
- Deprem bölgesindeki kültür varlıkları için “Afet Bölgesi Kazı Dairesi Başkanlığı” kurulacak.
- BALKAN | Macaristan Başbakanı Orban: Türk dünyası, Türk devletleri kilit rol oynayacak
- BALKAN | Ahmet Candemir Priştine basketbol takımının başına getirildi.
- Ukraynalı pilotlar ABD’de savaş uçağı eğitimi alıyor