İklim değişikliği sadece bizimle mi ilgili?

Deodorant kullanmazsanız iklim değişikliğini engelleyemezsiniz, ancak ABD’deki tüm fabrikalarda hava filtreleri gerektiğinde bunun etkisi vardır. Bir yerden başlasanız bile en azından tarafınız belli olur.

Günümüzde bilime inanmamak ve bilime karşı çıkmak o kadar moda oldu ki, her şeyi bilen kesimin her yeni bilimsel bilgiye inanmama ve reddetme eğilimini giderek daha fazla görüyoruz. Aşı karşıtı kişinin de iklim değişikliğini reddettiğini, astronomiyi bir kenara bıraktığını ve evrenin enerjisinin kendi hayatını etkilediğini düşündüğünü görüyoruz. Bu bilimi reddedenlerle, bilimsel kanıta dayanmayan her şeye inananlar aynı, hep aynı akıllarla savaşıyoruz.

Bilim reddi gruplarının mücadele ettiği alanlardan biri de iklim bilimcileri, yıllardır her yolu deniyorlar çünkü iklim değişikliği var ve buna dikkat etmemiz gerekiyor. Gelişmiş ülkeler ve süper güçler iklim değişikliğini uzun süredir görmezden gelseler de ilerleme kaydetmeye çalışan ABD’li politikacıların iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklanmadığına inandıkları söylenebilir.

İsveçli bilim adamı Svante Arrhenius’un 1896 yılında yaptığı çalışmada atmosferdeki karbondioksit miktarının her geçen gün arttığını kanıtlaması ile iklim değişikliği hayatımıza girdi. Makale, sanayi devrimi öncesi ve sonrasında karbondioksit miktarına bağlı olarak ortalama sıcaklıktaki artışı incelemektedir.

Basit bir ifadeyle iklim değişikliği nedir, yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarısı yeryüzünü ayna yaparak yansıtılır, yarısı da karbondioksit, metan, ozon, atmosferde nitröz oksit ve su buharı. Karbondioksit arttıkça ve atmosfer kalınlaştıkça Dünya’daki ortalama sıcaklık da artıyor. Bu döngüye sera etkisi adı verilir ve insan merkezli faaliyetlerin atmosferde değişikliklere neden olduğu ve dünya üzerinde daha fazla güneş ışığının kaldığı ve buna bağlı olarak sıcaklığın yükseldiği bilinmektedir.

İklim değişikliğinin etkisiyle sellerin artması, kasırgaların meydana gelmesi, kuraklıklar, denizlerde ve okyanuslarda su seviyesinin yükselmesi, buzulların erimesi gibi pek çok sonuç günlük hayatımızda karşımıza çıkıyor. Yani evrende iklim değişikliği yaşayan tek gezegen biz miyiz? Diğer gezegenlerde iklim değişmiyor mu? Bu sorulara en yakın ve en iyi örnek Mars’tır.

Mars’ın yüzeyinde soğuk bir çöl olduğu bilinmesine rağmen, zamanla yüzey üzerinde yapılan araştırmalar nehirlerin, göllerin ve bir zamanlar akan büyük okyanusların varlığını gösteriyor. Mars atmosferi, Dünya atmosferine kıyasla %0,6 yoğunluğa sahiptir, bu yoğunlukta sıvı su ve yaşam belirtileri bulmak zordur, ancak Mars atmosferi bir zamanlar bu kadar ince miydi? Mars yüzeyinde “artık” yaşam belirtisi kalmadığına göre atmosfer zamanla incelmiş olabilir mi? Bilim her zaman merakla sorular sorar ve kanıtları aracılığıyla cevaplar arar.

Geçmişte bir yerde, Mars’ta çok yüksek bir karbondioksit atmosferi vardı. Peki Mars böyle bir süreçten geçtikten sonra bu hale geldiyse iklim değişikliğinin de etkisiyle Dünyamızı aynı sürecin ve aynı sonun beklediğini söylemek mümkün mü? Salda Gölü Jezero krateri dışında, Mars ve Dünya arasında pek çok benzerlik ve benzerlik var. Önleyici çabalar ve seferberlik olmadan iklim değişikliğinde gelinen nokta aynı olabilir.

Mars’ın kolonizasyonu ve yerleşimi bir proje ve ben bunu coşkuyla destekliyorum, peki ya Dünyamız? İnsanlık kendi çıkarları için Dünya’yı kirletmeyi kaderine bırakamaz. İklim değişikliği üzerine araştırmalar, izole bir çaba olarak değil, ulusal düzeyde devam etmelidir. Deodorant kullanmazsanız iklim değişikliğini engelleyemezsiniz, ancak ABD’deki tüm fabrikalarda hava filtreleri gerektiğinde bunun etkisi vardır. Bir yerden başlasanız bile en azından tarafınız belli olur.