İtibarınız kurtarılamayan mı, yoksa makbul olan, depremde yıkılmayan mı?

Türkiye’de iç ve dış itibar, kriz dönemleri öncesi alınan tedbirlerle, ekonomik tahminlerle veya gelecekteki sorunları öngören yasal düzenlemelerle değil, saraylar ve külliyelerle ölçülür. Serdar Sayan, Cumhurbaşkanı’na ait filonun itibarını orman yangınında olmayan filoya benzetti.

Recep Tayyip Erdoğan 2000’li yılların başında siyasi kariyerini başkentte sürdürmek için İstanbul’dan ilk kez taşındığında, kendisi ve ailesi Ankara’nın mütevazı Subaevleri semtinde mütevazı bir apartman dairesine yerleşti. Aynı dönemde “milletin temsilcileri neden milletten ayrı yaşasın” diyerek TBMM konutlarının boşaltılması ve şimdi alışveriş merkezinin bulunduğu arsanın satılması için baskı yaptı. .

Yıllar içinde cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, 2014’ten itibaren yer seçiminden abartılı ihtişamına kadar birçok yönden eleştirilen yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na taşındı. Sarayın sert eleştirilere maruz kalması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı zaman zaman tercihlerini savunan açıklamalar yapmaya sevk etti. Örneğin 8 Temmuz 2015 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan aşağıdaki yazı haberlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni sarayda bir grup vatandaşla yaptığı görüşmede şunları söylediği söyleniyor:

İçinde bulunduğumuz kompleks en çok suistimal edilen maddelerden biridir. Burada Cumhuriyet tarihi ile tarihin vizyonuna tekabül eden bir yapıya gidiyoruz. Bu benim kişisel mülküm değil. … Temsil asla boşuna değildir. Temsil çok önemlidir. Yabancılar burayı görünce “Aaa ne güzelmiş burası” diyorlar.

Erdoğan’ın seyahat tercihleri ​​de bu temsil anlayışına uygun. Karayoluyla bir yerden ayrılırken, bir şirket arabasına her zaman indirimli uzun kuyruklu güvenlik arabaları vb. Hava taşımacılığı için Başkanlık Divanı, envanterinde birçok ülkenin ulusal havayollarından daha fazla VIP uçağı bulunduruyor. Yani bu sütunlar, uçaklar vs. Yabancıların onu gördüklerinde “Cumhurbaşkanı ile bu konvoylarla, bu uçaklarla seyahat eden bir ülke büyük bir güçtür” diyeceğini varsaydığından, cumhurbaşkanı bunu göstermeye büyük önem veriyor. onlarla kapalı

Yabancıların Türkiye’ye “büyük devlet” deyip dememelerinin pratik önemi hakkında bir tartışmaya girmeyeceğim. Şahsen bu “yabancılar”ın ziyaret sırasında gördüklerine (veya görmediklerine) dayanarak “büyük devlet” deyip söylemediklerini merak bile etmiyorum.

Ancak meseleyi umursadığı anlaşılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, günlerce onbinlerce depremzedeyi enkaz altından kurtaramadı ve yardım çığlıkları atarak ölmelerini izledi; Hayatta kalanlar için, prefabrik bir evden, hatta iki aydan fazla bir süre için yeterli çadır bile sağlayamayan bir konteynerden vazgeçtim; İlginçtir ki yabancılar, tuvalet, banyo, elektrik, su sorunlarını çözemeyen bir hükümet gördüklerinde “burası büyük devlet” diyecekler ya da demeyecekler. önemli ölçüde

Türkiye’de deprem tepkisi

Dışardan gelenlerin ülkeye “sefil”den başka bir şey demeyecekleri açık, çünkü o ülkenin tam bir kopyası. Nitekim 6 Şubat’tan bu yana ülke, tüm dünyanın gözü önünde büyük bir trajediye ve bu trajedinin büyüklüğünü daha da artıran bir zaafına tanık olmuştur. Devam eder. Yani depremin ortaya koyduğu sahneler sadece gösteriş değil, ihmal, hazırlıksızlık ve tutarsızlık da gösteriyor. Ne yazık ki, ortaya çıkan çaresizlik ve çaresizlik, nihayetinde, her şeyden çok, büyüklük ve derinliğin yaralarıdır.

Aslında biz yabancılar, “Bu büyük bir devlet” demekten uzağız; Bir buçuk yıl önce ülkeyi etkisi altına alan orman yangınlarında ister istemez zihinlerini değiştirecek tutarsızlık, umursamazlık, çaresizlik ve acizlik görüntülerine tanık olduk.

Türkiye’yi, cumhurbaşkanına ait dev bir özel jet filosuna sahip, ancak orman yangınlarına müdahale edecek uçağı olmadığı için özüne kadar seyirci kalan bir ülke olarak “temsil eden” bu görüntüler, bir kağıda kazınmıştı. yabancılar için (ve tabii ki biz yerliler için) hatırlaması kolay olmayacak bir şekilde.

Depremin ilk günlerinde ‘ülkemizin vitrini’ herhangi bir makamın değil, diri diri gömüldüğü enkazdan kurtarılamayan vatandaşların imdat feryatlarıydı.

Daha da kötüsü, takke her felakette yeniden düşüp altındaki kel kafayı ortaya çıkarsa da, halkın bu gösteriye olan merakı (= kendini beğenmişlik ve böbürlenme) hiç bitmiyor. Ancak, vatandaşlarının çoğunu benzer ve hatta daha büyük depremlerde kaybeden ülkeler varken, onbinlerce can kaybı yaşayan ve yüzbinlerce ev, hava alanı ve hastanenin kullanılamaz hale geldiği bir ülkede sadece Cumhurbaşkanlığı Sarayı çok ihtişamlı, yazlık köşkleri çok serin, koltukları çok yapraklı, bir korunma aracı, konvoylar görünmez, filonun büyüklüğü Amerika Birleşik Devletleri başkanınınkinden bile fazladır vs. Ondan “büyük devlet” olarak anılmasını beklemek saçmalıktan başka bir şey değildir.

Örneğin, imparatorluk sarayı son derece mütevazı olan Japonya’nın büyük bir devlet olup olmadığından aklı başında hiçbir “yabancının” şüphe duymayacağı açıkken, bu hayalin nereden geldiği belli değil. Devlet başkanı düzeyinde çok önemli yabancı konukları ağırlayan sarayı Başbakan şöyle anlattı: dış görünüş önceki imparator Akihito ve dış görünüş Şimdiki İmparator Narihito’nun doğum yeri olan Japonya’ya bakın.

Kahramanmaraş depremimizden yaklaşık bir yıl önce bu ülkeyi 7.3 büyüklüğünde bir deprem vurdu. Gece yarısına yakın Fukushima topraklarına düşen. bir deprem sırasında Can kaybı 3 (yazılı olarak üç), yaralı sayısı ise iki yüzün altında kaldı. Kimse bu rakamlara bakıp depremin bir dağ başında, ıssız bir yerde olduğunu düşünmesin. Fukuşima ve çevresinin nüfus yoğunluğu, 6 Şubat depreminden etkilenen illerimize göre kat kat fazladır.

Ancak haber videosunda da açıklandığı gibi, iki yüz kırk kilometre uzaklıktaki başkent Tokyo’dan bile hissedilen deprem, yakındaki Fukushima nükleer santralinin çalışmasını etkilemedi; Ertesi günün sonunda elektrik ve su kesintileri de giderildi. Şimdi bu tür depremleri kayıpsız atlatan ancak özel uçağı imparatorlarına tahsis edilen Japonya’yı mütevazi sarayında (başbakanla paylaşmak üzere) sadece iki özel uçakla oturan Japonya’yı gören yabancılar mı sorusuna bir cevap bırakayım şimdi. , okuyuculara “Ah, bu pek iyi bir durum değil” deyin.

Ancak, hem tek görevi temsil olan Japonya İmparatoru hem de onun atadığı Başbakan hükümeti, vatandaşlarının can ve mal güvenliğine para harcamayı açıkça daha önemli ve gerekli görüyor. temsil için harcayın (= kendini beğenmişlik ve şovmenlik). Yani bizim anlayışımızda temsili kurtarıyorlar ama vatandaşın canını, malını kurtarmıyorlar.

2015 Hürriyet haberinde terminoloji ile ilgili olarak “temsil birikimi” ifadesini kullanacak kadar ileri gittim ama son yıllarda yerini aldı.

İtibarı kurtarmamakla ilgili retorik

aslında aldı Örneğin Cumhurbaşkanı, 6 Ekim 2017’de Cumhuriyet gazetesinde Sayıştay’ın 2016 yılı raporuna dayanarak “Saray para yutar” haberine karşı yazılı açıklama yaptıktan sonra. adı geçen. Açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek temsil organı ve dolayısıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdinde, ülkemizin onuruna yakışır bir anlayışla hareket etme zorunluluğu vardır. “itibar kurtarılamaz.” söylendi.

Aslında eğlence harcamalarından tasarruf etmemenin mutlaka “itibar” getireceğine dair bir kuralın olmadığını da belirterek bitireyim. İnanmayanlar için ülkelerin itibarını ölçen en popüler metriklerden biri olan Pasaport İtibar Sıralamasına bir göz atın.

Öyle söylendi ama benim için en önemli olan “vatandaşların can ve mal güvenliğinin korunamayacağı” anlayışı ve buna göre hareket edilmesidir. Nitekim depremin ilk günlerinde “ülkemizin vitrini” bir tür güç değil, diri diri gömüldüğü enkazdan kurtarılamayan vatandaşların imdat çağrısıydı.

Şimdi de elektriği bağlanamayan, iyileştirilmiş sağlık koşullarına rağmen yanlış yere kurulduğu için sular altında kalan, asbest atılmasını protesto ettiği için polis ve jandarma tarafından dövülüp gazlanan çadırlarda yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımız. çadırlarının dibine çöp atıyorlar. Haber kaynağı bir haber veya TRT’de Bunlar, orada olmayan herkesin ve bu arada dünya kamuoyunun gördüğü gerçek vitrinlerdir ve başka hiçbir vitrin bunlar kadar önemli ve hayati değildir.

Aslında eğlence harcamalarından tasarruf etmemenin mutlaka “itibar” getireceğine dair bir kuralın olmadığını da belirterek bitireyim. İnanmayanlar için ülkelerin itibarını ölçen en popüler metriklerden biri olan Pasaport İtibar Sıralamasına bir göz atın. Temsilden çekinmeyen Türkiye’nin 85. sırada yer aldığı 2023 Pasaport İtibar Sıralamasında, vatandaşlarının can güvenliğini ihmal etmeyen Japonya 22. sırada yer alıyor.

Japonya kadar zengin olmasa da vatandaşlarının can güvenliğini her şeyin üstünde tuttuğu için 8 ve üzeri büyüklükteki hiçbir depremde 400’den (yazılı olarak dört yüz) fazla can kaybı yaşamayan Şili’nin pasaportunun itibar puanı 42. .Kimin umurunda görev başında.Alman pasaport prestij notu da 2 (yazılı olarak iki) olup, yurt dışına tarifeli uçakla uçan ve şirket arabasına en fazla iki koruma arabası eşlik eden Angela Merkel, başbakandır (ve bazı aklı başında insanlar bizi kıskandığımızı düşündüler).

Ayrıca kıyafeti, kıyafeti, ikametgahı, arabası, seyahati vs. her yönüyle lider olan Merkel Hanım da ünlü. Forbes Dokuz yıl üst üste, derginin “Dünyadaki En Etkili Kişiler” listesinin her zaman başında yer aldı (sonuncusu, 4. sırada).

İlginizi Çekebilir