Kararnameler ve seçimler | Haber sitesi PolitikYol

Biz KH sakinleri olarak insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti istiyoruz. Bu zorunluluğun sadece bizim değil, bu ülkedeki herkesin genel gereksinimi olduğunu anlıyoruz. Hep birlikte bu savaşı karşı koyarak ve karşı koyarak kazanacağız.

Seçimler yaklaşırken, siyasi olaylar ülke gündemini belirlerken, can mücadelesi veren ruhlarımızı da unutmamak gerekiyor. Deprem ve sonrasında yaşananlar ve bugüne kadar yaşananlar, insanların ve insanlığın beceriksiz, vasıfsız bir devlet eliyle nasıl yok edildiğini her gün bizlere öğretmektedir. Dayanışmanın mazlumların en büyük inceliği ve gücü olduğunun bilinciyle, yanlarında olduğumuzu ruhumuzun sürekli hissetmesini ve bilmesini önemli görüyorum. Bütün bunların ışığında başka gündemlerin ele alınması gerekiyor.

Seçimler yaklaşırken toplumun tüm kesimleri taleplerini ve sorunlarını gündeme getirerek siyasilerden karar bekliyor. Bu normal ve doğal bir süreçtir. Alışılmadık olmayan hatta imkansız olan her şeyi yaşadığımız bu ülkede, seçimlere ve hayata olağanüstü bir şekilde tutunanlara karşı tavrın nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.

Yedi yıldır “Allah’ın bir lütfu” sayılan ve 20 Temmuz sivil darbesiyle birlikte tüm ülkeyi apaçık faşist bir rejime mahkum eden bir süreçten geçiyoruz. TBMM’nin açık olması, “mahkemelerin” olması, Anayasa’nın olması rejimin faşist karakterini değiştirmiyor. Yüzbinlerce insan bir anda işlerinden atıldı, en temel haklarından mahrum bırakıldı. Zaman zaman “Adalet” Bakanı olan Bekir Bozdağ, “suçsuz oldukları halde idari bir işlemle onları kovduk” diye bilecek kadar yasaldır. KHK’lerde sadece ihraçları görmek bizim en büyük hatamız olur. Gerçekleşen katliamın kalitesi uyguladıkları yöntemlerle geldi. Bu süreçte doksanlardan beri bildiğimiz adam kaçırma olaylarının yeniden gündeme gelmesiyle uzun tutuklulukların ve işkenceli sorgulamaların “iddialarının” sıradanlaştığını görüyoruz. Özel yetkili mahkemelerde olağanüstü yargı prosedürleri, saçma sapan bahaneler ve standart çözümlerle onbinlerce kişi örgüt üyesi ilan edilerek hapse atıldı. 17/25 Yolsuzluk operasyonlarını kilometre taşı saymak, gittiğiniz okuldan, okuduğunuz gazeteye, yatırım yaptığınız bankaya, çocuğunuzun engelliliğine, üye olduğunuz sendikaya kadar bir örgüte üye olduğunuzu kanıtlamak vb. . kabul edildi. Bunların hiçbiri söylenmese bile AKP sizi işinizden atmak isterse yine atarlar ve attılar da.

Kendimden örnek vermek gerekirse hakkımda hiçbir idari ve adli soruşturma olmamasına ve “açıklanan” yüzlerce kriteri taşımamama rağmen benim ve benim gibi yüzlerce arkadaşımız işlerinden atıldı. SEP için kim olduğunun bir önemi yok, seni bu büyük çantaya atmak istiyorsa önünde hiçbir engel yok. Nefret söylemi ve oluşturulan cadı avı, muhalifleri susturmak için en kullanışlı araç haline geldi. Sessiz kalarak, görmezden gelerek ya da AKP’nin ürettiği formülleri kullanarak bu rejimin yeniden üretimine katkıda bulunan muhalefetin de günahları büyüktür.

OHAL döneminde ve sonrasında bu ülke yedi yılını biz yokmuşuz gibi davranarak, sekiz milyon kişiye ve ailelerine yapılan hukuksuzluk ve soykırımı görmezden gelerek, feryatlarımızı duymazdan gelerek geçirdi.

SEP, kanun hükmünde kararnameleri olan bizler için nefes alabileceğimiz en küçük alanı bulduğumuzda oraları da yok etmeye çalışan bir sistem oluşturmuştur. Sadece biz değil, tüm aileniz saldırı altında. “Suçlu” kimliği gibi temel yasal normları görmezden geliyoruz ve onlar sizi aileniz ve çocuklarınızla birlikte yok etmeye çalışıyor. Tespit edilmiş yüz elli iki farklı uygulama ve yöntemle 21. yüzyılın soykırımına maruz kalıyoruz. Her gün yeni uygulamalar ve yöntemler eklenmektedir. Mesela yaşadığımız depremde bile kanun-kurallar ile insanlara farklı yöntemler uygulandı. Bazı bölgelerde yardım almalarına izin verilmezken, öğrenci yurtlarına yerleştirilmesine izin verilmeyen arkadaşlarımız da oldu. AKP rejimi baskısını öyle artırdı ki, bize insani yardım sağlayanları tutuklayacak kadar ileri gitti. Bir yandan toplumsal dışlanma, rejimin açık ve örtülü baskıları, yaşam mücadelesi gibi nedenlerle iki bine yakın arkadaşımızı çeşitli nedenlerle kaybettik. Yüz otuz arkadaşımız intihar etti. Parçalanmış ailelerle, cezaevlerinde büyüyen çocuklarla, ciddi hastalıklarına rağmen tedavi edilmeyen ya da salıverilenlerle SK sorunu sadece yasal değil, aynı zamanda toplumsal olarak sürdürülemez bir hal alıyor.

OHAL döneminde ve sonrasında bu ülke yedi yılını biz yokmuşuz gibi davranarak, sekiz milyon kişiye ve ailelerine yapılan hukuksuzluk ve soykırımı görmezden gelerek, feryatlarımızı duymazdan gelerek geçirdi. Varlığımız geçen yıl ülkenin seçim aşamasına girmesiyle ortaya çıktı. Son yedi yılda çok ağır bedeller ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz. Sürecin bu kadar uzun sürmesinin temel sebeplerinden biri özellikle altıyı oluşturan muhalefet partileridir.

Bugün bile hükümetin dilini konuşan ya da kararname çıkarmayan siyasi partilerin varlığı bizim için soru işaretleri uyandırıyor. KHK’lar, bugüne kadar rejimin kırmızı çizgileri olan Kürt ve Alevi meselelerine yenilerini eklemiş görünüyor. Gerçek bir demokrasinin inşası ancak bu sorunların insan hakları temelinde çözülmesiyle mümkündür. Bu sorulara karşı tutum bir turnusol kağıdı gibidir. Altılı masada DEVA dışındaki siyasi partilerin resmi yazılı kayıtları yok. DEVA partisinin raporu altı tablonun görüşü olarak alınabilir. CHP’nin açıklamaları da bu raporla paralellik gösteriyor. Burada vaat edilen asıl mesele, beraat eden ve kovuşturması reddedilenlerin derhal görevlerine iade edilmesidir ki bu da gereğinin yapılmasından başka bir şey değildir. Diğer arkadaşlarımıza adil yargılanma sözü verildi. Temel insan haklarının hiçe sayılmasına ve uluslararası normlarla bağdaşmayan hukuki sorunlara dayanmayan hiçbir çözüm çözüm değildir.

Bu nedenle kanun hükmünde kararnameler tüm sonuçlarıyla birlikte yürürlükten kaldırılmalıdır. Tüm maddi ve manevi hak kayıpları düzenlenmelidir. Bunu beyan etmeyen siyasi partilere oy vermek, Kanun Hükmünde Kararname üyelerinin kendini reddetmesi anlamına gelir. Bu bağlamda, Yeşil Sol Parti’nin seçim beyannamesinde tüm sonuçlarıyla birlikte kanun hükmünde kararnamelerin kaldırıldığını ilan eden tek parti olduğunu belirtmek gerekir. Kanun Hükmünde Kararname’den arkadaşlarımız siyasi yönelimleri çerçevesinde partiler tarafından aday gösteriliyor. Aday oldukları siyasi partiler elbette ki kendi tercihleridir. Ancak, hangi programın kişiye göre oylandığına dikkat etmek önemlidir. Hak mücadelesi şahısların veya partilerin katılımıyla yürütülmez. Amacına ve programına uygun taktik adımlarla ilerleyerek başarır. Bugünden yarına, taleplerimizin karşılanıp karşılanmadığını seçimlerden sonra hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Taleplerimizin karşılanması ülkenin demokratik zeminde ilerlemesinin anahtarıdır.

Biz KH sakinleri olarak insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti istiyoruz. Bu zorunluluğun sadece bizim değil, bu ülkedeki herkesin genel gereksinimi olduğunu anlıyoruz. Hep birlikte bu savaşı karşı koyarak ve karşı koyarak kazanacağız.

İlginizi Çekebilir