Cumhuriyetin kurucularının getirdiği ulus-devlet gerçekçiliği ve görgü devrimleri henüz komşuları tarafından içselleştirilmemişti. Bu gerçekçilik ile nostalji arasındaki gerilim, popülist sağcı politikacılar için bir nimet olarak görülüyor.
Ramazan ayında belli aralıklarla bir araya geldiğimiz hacı arkadaşlarım, CHP’li ve SEP’li dostlarım arasındaki şakalar dikkatimi çekti. AKP’li bir arkadaş, siyasi şakalar yaparak, en azından Hyudapar için dua edin, ancak HDP’niz arkanızdaysa, o zaman hiç dua edemezsiniz dedi.
Bu arada HDP’nin tüm siyasi tutuklular için af önerisi ekranlara yansıdı. Aynı arkadaşım kafasını sallayarak, “Zaten öyle dememiş miydik?” Aslında Hudapar ve HDP’nin Kürt sorununun bir parçası olduğunu, devletin doğru ya da yanlış bir şekilde varlıklarını kontrol ettiğini, popülist siyasetin onlarla oynadığını anlatıyordum.
Aksine siyasi af, sebep olanlar dışında endişe edilecek bir durum değildir. 20. yüzyılda toparlanma için ne kadar gerekli olduğundan bahsetmiştim. Yerel arkadaşım oldukça ikna olmuştu. Kendi alanıma yabancı olmamamın bu kanıda büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Geçenlerde yabancı basında Peru’dan sevk edilen 2,3 ton kokainin Türkiye’ye sevk edildiği bildirildi. Muhalif basında, Enerji Bakanlığı’nın Türkiye’deki ayrıcalıklı bir şirket tarafından bölgesel Kürt yönetiminden yasadışı enerji ticareti yaptığı için görevi devraldığı ve 1 milyar dolar para cezası ödediği haberi çıktı.
Savcının Sinan Ateş cinayetiyle ilgili olarak zorunlu izne gönderildiği bugün öğrenildi. Ne yazık ki bu ve benzeri haberler, seccade krizi kadar kamuoyunun dikkatini çekmeyi başaramadı.
Bu arada seccade krizinde önemli bir detay atlanmış. Yerliler için asıl sorun istemeden seccadeye basmak ya da dikkat dağıtmaktı. İstemeden olduğundan herkes emindi. Sorun, ilgili politikacıların mahalle kültürü argo terimine aşina olmamasıydı. Ana muhalefet komşulara bunun yabancılık değil, kurgulanmış bir algı olduğunu anlatmaktı. Ya da bu konudaki eksikliklerini tamamlaması gerekirdi.
Bir anlamda hakikati reddetme krizi yaşıyoruz, çünkü üretilmiş gerçeklere hapsolmuş durumdayız. Biz kimiz derken en azından ortak aidiyet duygusunun samimiyetiyle başlamalıyız cevaba.
Aslında bu tartışmalarda asıl sorun dini inançlara saygı değil, asırların toplumsal altyapısına dayanan bu kültür-gelenek, CHP ve tabanının da bir parçası olduğuna mahalledeki insanları inandırmak gibi görünüyor. . Diğer bir deyişle, Türk solunun komşularına yabancı kalamayacağını, aynı dokunun parçası olduğunu hissetmek gerekir.
Bugün sınıf ve eğitim seviyesi ne olursa olsun dindar komşular İHA, SİHA, TFX veya Kızıl Elma gibi savunma sanayii projelerinde ortalamanın üzerinde teknik ve döngüsel detaylara sahip. Öte yandan aynı bilgi ve ilgiye sahip olmayanlar mahallede çok mesafeli ve yabancı görünür. Savunma sanayiindeki bu atılımlar, aidiyet ve komşuluk duygusu açısından da İsrail ve ABD’ye meydan okuyor.
HDP hassasiyetleri arasında sağ seçmenin üstlendiği Kürt siyasi ayrılıkçılığı yerine, etkisi aşikar görünen romantik Türk solunun söylemlerine karşı bir antipati ve yabancılaşma hakim. Savunma sanayi yatırımları ve ordunun güvenlik bölgelerinden çekilmesi tezleri Türk soluna karşı komşuları korkutuyor. Daha önce de söylediğimiz gibi muhalefetin Hudapar konusundaki tezi, HDP’ye inananların ilgisini çekmiyor.
Maalesef topraklarını kaybetmiş bir imparatorluğun yası, Abdülhamit ile ilgili anakronik diziler, İngiliz büyükelçisinin suratına tokat ya da derin devlet televizyon dizisi Kurtlar Vadisi mahallede olabilir. Tanzimat’a ve Cumhuriyet devrimlerine yabancılaşma duygusunu yenememiş olan komşumuz, Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamına özlem duymaktan kendini alamaz.
Cumhuriyetin kurucularının getirdiği ulus-devlet gerçekçiliği ve görgü devrimleri henüz komşuları tarafından içselleştirilmemişti. Gerçekçilik ve nostalji arasındaki bu gerilim, popülist sağcı politikacılar için bir nimet olarak görülüyor. Bu gerilimi makul bir orta noktada çözmek oldukça mümkün görünüyor.
Bir anlamda hakikati reddetme krizi yaşıyoruz, çünkü üretilmiş gerçeklere hapsolmuş durumdayız. Biz kimiz derken en azından ortak aidiyet duygusunun samimiyetiyle başlamalıyız cevaba. Bu samimiyette biri diğerini anlamak, sindirmek ya da geçirgenlik sağlamak isterse zor değil. Yabancı ise tüm gizemiyle her zaman rahatsız edicidir.
İlginizi Çekebilir
- İçişleri Bakanlığı’ndan bayram genelgesi: 99 bin personel görevlendirilecek
- Deprem bölgesinde eşya tahliyesine ilişkin genelge
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşecek
- Ukrayna’daki savaş ve AB’nin dönüşümü
- İBB Başkanı İmamoğlu, öğrencilerin yurtlardan çıkarılmasına tepki gösterdi: Derhal bu hatayı düzeltin
- BALKAN | Avrupa’nın en sıcak ikinci kışı
- Piyasalar seçim yolunda! | Haber sitesi PolitikYol
- Togg’un Fiyatı Açıklandı | Haber sitesi PolitikYol
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Osmaniyeli Vatandaşlara Seslendi: Lütfen Bize Yeni Fiyatlar Ödetmeyin
- JB Straubel yönetim kurulu üyesi olarak Tesla’ya geri döndü