Özgür siyasi seçim mi yoksa demokrasinin savunulması mı?

Hakikaten “bu seçim doğru bir seçim değil”, sizi, siyasi tercihlerinizi, konumunuzu vs. ortaya koyacak vaktimiz olmayacak. Sadece bir partiye, siyasetçiye, kişiye değil sisteme, sadece cumhurbaşkanına değil, meclise de oy vereceğiz.

Bu seçimde iki tercih yapacağız. Milletvekillerini ve cumhurbaşkanını seçeceğiz. Oy verme işlemi sırasında seçmenlerin, oylama sonucunu alabilmeleri için adreslerini çok dikkatli bir şekilde belirlemeleri gerekmektedir. Seçim yasası değişti ve içerdiği sistem, değişen kurallarla her ile göre farklı sonuçlar üretiyor. Oy verdikten sonra seçmenin “keşke” deme riski yüksek olabilir. Oyumdan kimler yararlanabilir, amacıma ulaştım mı?

Aday tartışmaları dinmese de cumhurbaşkanı adayları boy göstermeye başladı.Yarış ağırlıklı olarak Milli İttifak adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan arasında geçecek. Şu anda bu adaylar arasında Ata İttifakı adayı Sinan Ogan ve Anavatan partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin de olduğunu görüyoruz. Sayı doğal olarak 3-4 kişi daha artabilir veya adaylıktan çekilmeler olabilir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy seçimi konusunda çok fazla kafa karışıklığı olmaz, örneğin muhalefetin kazanmasını istiyorsanız, oylarınızı en güçlü aday için topladığınızda “tek aday” ise kazanma şansınız yüksektir. ortak aday formülü ilk turda işe yarar. Ancak ilk turda seçim tamamlanmazsa, ikinci tura kalırsa sonuca etki edecek birçok faktör var: Birincisi, Meclisin aritmetiği ne olacak, birinci parti veya ittifak kim olacak? Yani seçmen ikinci turda Cumhurbaşkanı için oy vererek, Meclis ile uyum içinde çalışacak bir kişiyi, partisi Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran adayı istikrar için seçebilecek.

Bu nedenle milletvekilliği seçimlerinde vereceğiniz oyun cumhurbaşkanlığı seçimlerini de etkileyecektir. Nitekim daha sonra geçilmesi planlanan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e geçilebilecek midir?

Parlamento aritmetiğinin, muhalefet çoğunluğu alacak ve hükümete hizmet etmeyecek şekilde şekillenmesini istiyorsanız, seçim sistemimizi (D’Hond) ve nispeten basitleştirilmiş yeni yasa olan Alliance sisteminin nasıl olacağını analiz etmelisiniz. iş.

Yeni sistemde partiler dilediği kadar milletvekili seçebilecek. (İttifak yasası öncesinden beri) İttifak içinde olmak sizi ancak %7’lik seçim barajını geçemezseniz barajdan kurtarır. İttifakınız yüzde 7’yi geçerse Türkiye’nin her yerinde kanun tekliflerinde yer alırsınız. Her ilde kaç milletvekili çıktığı, barajı geçtiğiniz anlaşıldıktan sonra mevcut D’Hondt sistemine göre sayılarak aldığınız oylara göre kazandığınız milletvekili belirlenecektir.

Oy verdiğiniz “küçük parti” ülke genelinde ittifakıyla barajı geçse bile, aldığı oyların hiçbir ilde çok güçlü olmaması, birinci, ikinci, hatta ikinci bile olmaması çok önemli. üçüncü bir taraf, herhangi bir milletvekili alamayabilir. Hatta bu durum milletvekillerini, meclise girmesini şiddetle istediğiniz İttifak’ın ana partilerinin bu oylama ile rakip partilere geçebilmek için kazanabileceği gerçeğine bile götürebilir.

Türkiye’deki “küçük partilerin” çoğu, seçim döneminde pazarlık yapmak için kurulan “Locayı Bekleyen, Çorba İçen” partilerdir. Başkan ve yanındaki 3-5 kişiyi “pazarlık” yoluyla milletvekili yapmak, bunun için bir takım “miras, isim” ve “yaşatmak” üzerine kurulmuş partilerin sayısı az değil. Evet/hayır oylarında tıpkı cumhurbaşkanlığı gibi çok düşük de olsa bir çoğunluk değerine sahipler. Ancak milletvekili seçimlerinde ideolojik veya programatik de olsa küçük partiler, D’Hondt sistemi sayesinde rakip partilerin daha fazla milletvekili almasına neden olabiliyor.

Daha fazla sempati duyduğunuz ve parlamentoda temsil edilebileceğini düşündüğünüz partiler, oy verebileceğiniz ve kazanmak istediğiniz daha büyük/güçlü partilerin milletvekillerine mal olabilir ve bu partilerin parlamentodaki çoğunluklarını kaybetmelerine neden olabilir.

Aslında sadece daha sempatik olduğunuz ve parlamentoda temsil edilebileceğini düşündüğünüz partiler, oy verebileceğiniz ve kazanmak istediğiniz daha büyük/güçlü partilerin milletvekilliğini kaybedebilir ve bu partilerin parlamentodaki çoğunluklarını kaybetmelerine neden olabilir.

Partiler üzerinden misaller vererek buna oy verirsen olur, vermezsen olur demeyi çok etik bulmuyorum. Kritik bir oylama noktasına yaklaşırken sizi uyarıyorum, demokrasimiz hayatta mı kalacak, yoksa otoriter bir seçim rejimine mi kayacağız?

Sadece 3-5 ilde parti tercihlerinizi inceleseniz bile D’Hondt sisteminin güçlü partileri öne çıkardığını göreceksiniz. Az oy alan partilerin nasıl bir sonuca varacağı, illerde milletvekillerinin güçlü partiler arasında dağıldığı, yüzde 1-2’lik partilerin kendi birliklerindeki güçlü parti listelerinden milletvekili alamayacakları çok açık. Tek listeden seçime girmezlerse.

D’Hondt sisteminde, bir eyaletin ne kadar az milletvekili varsa, milletvekili kazanmak için o kadar çok oy gerekir. Her halükarda verdiğiniz oy, partinizin ülke genelinde barajı geçmesine yardımcı oluyor, ayrıca sadece ilinizdeki milletvekili seçimini etkiliyor, yani partiniz o ilde güçlü değilse oyunuzu etkilemez. . Milletler İttifakı’nda nispeten az oy alan partilerin İttifak içinde İttifak kurma çabaları da bu gerçeklerden kaynaklanmaktadır.

HDP’nin Türkiye’de bu kadar çok milletvekili seçmesinin nedeni, yaklaşık 10 ilde birinci parti olarak oylarının %50’den fazla bu illerde toplanması ve başta İstanbul olmak üzere çoğu büyükşehirde görece yüksek oy almasıdır. MHP bazı illere odaklanmaz ise bu kadar milletvekilini bile çıkaramayacak ve büyük ihtimalle bazı kritik illerde milletvekilleri Halk Birliği’nin tek listesinden seçilecek.

Ulusal seçim barajının %7, siyasi partilere devlet yardımı barajının %3 olduğu bir ülkede siyaset yapmak çoğulculuk açısından oldukça sorunludur. Elbette yönetimde istikrarın ön planda tutulduğu, adaletin geri planda kaldığı bir anlayışın ne kadar demokratik olduğu tartışılabilir. Siyaset seçim matematiğine indirgenemez.

Siyaset yapılamaz, ilkeli ve özgür tercih savunulamaz, “benim oyum boşa gitmez” diye bakılarak zorla rıza alınamaz. Karşılaştığımız temsil sorununun üstesinden gelebilmek için de küçük siyasi partilerin mecliste temsil edilmelerine imkan veren bir seçim sistemine ihtiyacımız var. Çoğumuz bu gerçeklerin farkındayız.

“Ama bu seçimler çok kritik” sözlerini yazarken, “hangisi değildi” sorusunu neyin beklediğini biliyorum. Bu seçimde de fedakarlık yapmak gibi ama kendi istediğin partiye ya da mecliste istenen çoğunluk sağlanamadığında bir şekilde pişman olduğun insanlara değil de, oylarını şehrindeki güçlü partilerde birleştirmek gibi. Türkiye’de gerçek bir demokratik dönüşüm, hayat bizi ayı/amca ikilemine sürükleyen köprüler sarmalına mahkum, bunu onun yaptığını inkar etmiyorum.

Ama aslında “bu seçim doğru bir seçim değil” kendinizi, siyasi tercihlerinizi, konumunuzu vs. ortaya koyacağınız zamanda değiliz. Sadece bir partiye, siyasetçiye, kişiye değil sisteme, sadece cumhurbaşkanına değil, meclise de oy vereceğiz. Ülkemizin demokratik “bekası” için, geleceğimiz için, demokrasimiz için, demokrasimizin savunulması için oy vereceğiz…

Direnişin gücüne, gerçeğe bağlılığın ve sebatın erdemine vurgu yapan Samuel Beckett, “Hep denediniz. Her zaman başarısız oldun. Bırak olsun. Tekrar deneyin. Yine yenilgi. Daha iyi ol.” dedi. Bu kez 2019 yerel seçimlerinin ruhunu koruyarak, “Hep tek başınıza denediniz. mağlup oldun Eğilmedin. Ortak dayanışma ve güçlü ittifak içinde demokrasimizi korumak için daha önce olduğu gibi yeniden deneyin, kazanmaya çalışın.” Söyleme zamanı…

İlginizi Çekebilir