Peri masalları durumumuzu özetler | Haber sitesi PolitikYol

Ufuk Uras

Doğruyu yanlıştan ayıran en önemli kriterlerden birinin kamu yararı olduğu ortaya çıktı. Kamu yararını, yani kamu yararını belirlemek için demokrasinin ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

Masallar nasıl başlar: “Biraz yürüdük, çok yürüdük, derenin yukarısına doğru yürüdük ve sonra geriye baktık, arpa olmadan yürüdük.”

1999 Gölcük depreminden sonra bugüne baktığımızda bu doğru ama şimdi durum masalsı olmaktan çok kabus gibi.

Nereye baksan: Dengesizlik. Atalarımız haklıydı: “Kasede ne var, sonra kaşıkta.”

Hayatta geçici ile kalıcıyı ayırt etmenin ne kadar önemli olduğu depremle birlikte bir kez daha anlaşıldı. Kalıcı sandığımız şeyler geçici, geçici sandığımız bazı şeyler de kalıcı oldu.

Doğruyu yanlıştan ayıran en önemli kriterlerden birinin kamu yararı olduğu ortaya çıktı. Kamu yararını, yani kamu yararını belirlemek için demokrasinin ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

Erdoğan “dikey mimariden yatay mimariye geçiş” olacağını ilan etti ama bunun ön koşulu dikeyden yataya geçiş politikasıdır. Kim bilir belki bir gün sıra ona gelir.

Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken artık yalan rüzgarı esmiyor.

Seçime giderken tüm bu ağıtlarla yüzleşmek için sebepler var.

Zincirleme sorumlulukla ilgili siyasi bir yasa tasarısı olacak. Ama toplumsal dönüşüm için A’dan Z’ye hep birlikte ve hızla yeni bir vakıf kurulacaktır.

12 Eylül darbesi öncesinde birlik olma yeteneğini gösterememenin utancından hâlâ kurtulamayan Türk siyasetçi ve siyasetçileri, partiye karşı çıkan herkesi kucaklayacak esneklikte temel bir politikayı süratle inşa etme becerisini göstermelidir. -durum modeli bugün karşımızda.

Dikey, yani hiyerarşik bir siyaset geleneğine karşı yerelden başlayarak yatay bir siyaset geleneği inşa edilebiliyorsa, sözleşmeli lobici sağıyla soluyla siyasette bu kadar etkileyici bir rol oynayabilir mi? Alışık olduğumuz hangi demokratik ülkenin şehirlerinde buna benzer bir örnek görüyoruz?

Tamam karamsar olmayalım, her şeye yeniden başlayabiliriz ama unutmayalım ki karamsarlık da iyimserliğin bize kazandırdığı bir takım deneyimlerdir.

Deprem felaketinin duygu ve anlam kaybını hepimiz yaşadık ama bu duruma yenik düşme, kendimizi felç etme özgürlüğüne sahip değiliz.

Norma marangoz gönyesi anlamına gelir, dolayısıyla normal kelimesi de buradan gelir. Geleceği şekillendirirken, onların normalliğine, hayatımızın emirlerine, bölgeyi işgal edenlere boyun eğmeyi reddetmeliyiz.

Demokratik bir sivil cumhuriyet çerçevesinde buluşalım, o zaman herkes bu çerçevenin içini istediği renklerle renklendirip süsleyebilecek.

Deprem sayesinde uluslararası dayanışma ve iş birliğinin temelleri atılmış, bu işbirliği “tüm düşmanlarımız” paranoyasını hafifletmiştir.Bu fırsatı yakalayınca mesela Yunanistan ile birlikte OECD’yi geride bıraktığımızı sorgulamaya başlayabiliriz. ve silahlanmada AB ortalamaları ve bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Günther Grass, gençliğinde neden SS’e sempati duyduğunu özeleştiri yaptığı Soğan Soymak adlı kitabında, “Düşmanlarla çevriliyiz, herkes bize düşman” propagandasına nasıl tutsak edildiğini anlatıyor. Siyasi önyargı artık geleceğimizi belirleyemez.

Aristoteles, Retorik adlı kitabında, siyasetteki en büyük riskin “kapının önünde kavanozu kırmak” olduğunu açıklar. Testiyi kırmamak için, onu doldurmak için muhalefetin tüm çeşmelerini toplamak gerekir. Selahattin Demirtaş’ın bu arzularının gerisinde kimse kalamaz.

“Türkler kuralları olan, gelenekleri olmayan bir millettir” sözünü kim yazdı sanıyorsunuz? Şaşırabilirsiniz ama Ziya Gökalp “Türkleşme, İslamlaşma, Modernleşme” adlı kitabında, s. 27. Ve devamında “Gelenek milletin ruhu, kurallar da bedenidir.” konuşur. Bunca zaman geçtiyse ve kurallara uyulduğuna dair hiçbir iz yoksa korkunç bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz aşikar değil mi?

Fotoğraf makinesinin icadı ile A. Comte’un pozitivist felsefe üzerine kitabının 1830’larda aynı döneme denk gelmesi bence tesadüf değil. Bunca zamandan sonra artık sadece vakaları fotoğraflamakla yetinemeyeceğimiz ortaya çıkıyor, asıl mesele bu fotoğrafı değiştirecek siyasi iradeyi oluşturmak. Panik ataktan siyasi bir saldırıya geçmenin zamanı geldi.

Sığınmacı dernekleri bu hafta düzenlediği basın toplantısında “Enkazın altında da üstünde de beraberiz” dediler. Tek doğru yaklaşım budur.

Aristoteles, Retorik adlı kitabında, siyasetteki en büyük riskin “kapının önünde kavanozu kırmak” olduğunu açıklar. Testiyi kırmamak için, onu doldurmak için muhalefetin tüm çeşmelerini toplamak gerekir. Selahattin Demirtaş’ın bu arzularının gerisinde kimse kalamaz.

Bugün düşman olma zamanı değil, tarihsel ilişkimizi hatırlama ve buna göre hareket etme zamanı.

İlginizi Çekebilir