Yeni demokratik hükümet, Kürt sorunundan sosyal adalete, depreme dayanıklı binalara, tarım güvenliğinden kalkınmaya kadar tüm meselelerimizi demokratik ve çoğulcu bir ortamda tartışmamızı sağlayacaktır. Buna güven devlet tarafından inşa edilecek.
Türkiye, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla büyük bir şans yakaladı.
O kazanacak. Çünkü önümüzdeki seçimler bir demokrasi-otokrasi referandumu olacak. Ve bu referandum (en geniş anlamda) muhalefet ve demokrasi tarafından kazanılmalıdır.
Kemal Bey’in adaylığı, Millet İttifakı’nın Sol İttifak ve Kürt seçmenden daha fazla oy ve destek kazanmasının önünü açtı. Bu hem zafer hem de demokrasinin restorasyonu için gereklidir. Merak Hanım’ın da kama değil ilkeli bir duruşu var. konum çok gelişme önemli.
Üstelik Meral Akşener’in adaylığını ve krizini çözmenin bir yolu olarak. bilet Formül kabul edildi. İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları Sayın İmamoğlu ve Yavaş da adaydı. Bu sayede muhalefet, harekâtta kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirerek yüksek enerji ve kütleyi yakalayabilecektir. Bilet formülüyle ortaya çıkan takımın, muhalefetin otoriter yönetimi yenmesi ve ardından saltanat döneminde başarılı olması için en iyi formülün olduğu uzun zamandır tartışılıyordu. ben korurum. Bunun olmasına sevindim.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Çok önemli bir dönüm noktasına gelindi.
Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir şey kendiliğinden olmaz, ne seçimden önce ne de sonra.
Herkesin yüreğini dağlayan ve deprem acımıza odaklanmamızı engelleyen son krizden çıkarılacak çok önemli dersler olduğunu unutmamalıyız. Ama önce kampanyadan bahsedelim. Seçimlere çok az bir süre kaldı.
Seçim öncesi dönemin bir diğer önemli yönü de seçimlerin güvenliği olacaktır. Acilen hazırlanmak ve hem teknolojiden hem de depremden etkilenen insanların dayanışmasından sonuna kadar yararlanmak gerekiyor.
KAMPANYA NE OLACAK?
Sayın Kılıçdaroğlu’nun olgunluk ve irfanla yürüttüğü, demokratik günleri müjdeleyen “Sayın Kemal” ve yoldaşları nasıl bir kampanya yürütmeli?
Kemal Bey ve yardımcıları bu kampanyada “biz” demekten asla vazgeçmemelidir. Muhalefetin kadroların ve ezilenlerin adayı olduğunu sürekli olarak iletmelidir..
CHP, Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı sonrası önce konuşma ve ertesi gün ilk ve son parti grubu Konuşması bu anlamda çok yerindeydi.
Bu hükümete ve Erdoğan’a yönelik tepkiler ne kadar birikmiş ve haklı olursa olsun, Bir kampanya asla kişiselleştirilmemelidir.. Halk Erdoğan’ı istiyorsa onu kınar. Bence bu zaten olacak.
“Kemal Bey” ve yoldaşları, devletin en örgütlü ve sınırsız saldırısına uğrayacaktır. Kesinlikle. Ama hiçbir durumda bu hakaretlere, çarpıtmalara, tahrik ve provokasyonlara boyun eğmesinler.
Olumlu mesajına sürekli bağlı kalmalıdır. Onlara ne istediklerini ve ne yapacaklarını söyleyin.
Bunu 2018 yılında Muharrem İnce ile acı bir şekilde öğrenmiştik. O zamandan beri Türkiye’deki muhalefet çok şey öğrendi.
Seçimin en önemli yönlerinden biri iletişim ve medya olacak. Araştırmalar, insanların büyük çoğunluğunun haberleri hala televizyondan aldığını gösteriyor. Ve çoğu televizyon devlet kontrolü altındadır. Unutmayalım: 28 Şubat 2022’de muhalefetin tarihi uzlaşmasından çoğu kişinin haberi bile yoktu. Güçlendirilmiş bir parlamenter sistem. Çünkü hükümet medyası bunu görmezden geldi.
Muhalefet yeni ve yaratıcı iletişim kanalları ve yöntemleri bulmalıdır.
Tekrar Olağanüstü demokratik siyaset. gidiyoruz.
Muhalefet öyle barışçıl siyasi eylemler yapsın ki iktidar medyası bile en azından haber yapsın. görmek için mutlak.
Bürokrasi gibi, kontrollü medyanın bile kendisi medya olmaktan kaynaklanan refleksleri vardır. Bürokrasinin belgeleme ve sayma refleksi olduğu gibi (hatta yolsuzluk), medyanın da haber yapma refleksi vardır (belki hükümet de bilgilenmek istediğinden). Bazı şeyler istemeden bildirilir, aksi takdirde kendilerini reddederler. Ayrıca hükümet medyasında gerçekler için tüm kalbiyle direnen ve savaşan çok sayıda gazeteci var. Kullanılmalıdırlar. Nitekim son “kabine krizi” devlet medyasında da yer aldı.
Seçim öncesi dönemin bir diğer önemli yönü de seçimlerin güvenliği olacaktır. Acilen hazırlanmak ve hem teknolojiden hem de depremden etkilenen insanların dayanışmasından sonuna kadar yararlanmak gerekiyor. 2019 İstanbul seçimlerinde İmamoğlu Hanım’ın deneyimli ekibi, Canan Kaftancıoğlu ve İstanbul İl Teşkilatı’nın katkısı da burada çok önemli.
Ve en önemlisi bu kampanya demokrasi ve normalleşme isteyen herkes tarafından desteklenmelidir. İnsan merkezde olmalıdır.
Önümüzdeki yıl inşallah bu günü kısıtlama olmaksızın özgürce kutlayabileceğiz. Belki de yeni hükümetin ilk görevi İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanması (daha doğrusu Erdoğan hükümetinin hukuka aykırı kararının iptali) olacaktır.
KRİZ BİZE NE GÖSTERDİ?
Sağduyu ve kamuoyu krizin çözümüne büyük katkı sağladı.. Meral Hanım’ın itirazının nedenleri anlaşılırken, görünüşü, üslubu, sofradaki düzensizliği bir bütün olarak yanlış ve fevri olarak algılanmış ve tepkilere yol açmıştı.
Diğer bir deyişle, kamuoyu genel olarak uzlaşma ve demokrasiye tepkisini göstermiştir.. “Farklılıklarınızı masada ve uzlaşma yoluyla çözün” dedi. “Yirmi yıldır bizi çukura sürükleyen söylemi, üstelik düne kadar ortağım dediğiniz kişilere karşı kullanmayın, dilinize hakim olun” dedi.
Bu demokrasinin bir refleksidir, bununla gurur duymalıyız. Tıpkı 2019 İstanbul seçimlerinin sonuçları iptal edildiğinde ortaya çıkan demokrasi refleksi gibi..
Ama kriz olmayan zamanlarda sessiz çoğunlukta somutlaşan halkın “sağduyusu” ile “normal zamanlarda çok gür çıkan halkın sesi”akılsız azınlıklarayırt etmek çok önemlidir.
Krizden çıkış yolunda Özellikle sosyal medyada etkili olan ancak yıllardır bazı popüler ve etkili köşe yazarları ve kanaat önderleri tarafından da kullanılan sert ve tartışmalı dil ve söylemler. Ayrıca çok verimliydi. Komplo teorileri, her şeyi bilenler bin dolara mal oluyor.
Alkışlara göre bu tarz sadece kendi alanında popüler olmayı hedefliyor. “Haklı olmayı” ve nefsini düşünür. Ancak keskin dilinin sonuçlarını, neyi teşvik ettiğini, iki adım ileri attığını düşünmüyor bile. Kiminin yüz ifadesi takipçisi varken kimisinin milyonlarca hayranı var.
Ama Türkiye’de 84 milyon insan olduğunu unutuyorlar ve kimisi alkışlarken kimisi kızıyor ya da farkında bile değil. Söylemlerinin kutuplaşmayı ve çatışmayı umut edenler tarafından kullanılabileceğini dikkate almıyorlar.
Ancak siyasette doğruluk, bir saat sonraki alkış sayısıyla değil, ertesi gün hatta bir yıl sonra nerede olduğunuz, ülkenizi nerede yönettiğiniz ve etrafınızda ne kadar insan olduğu ile ölçülür.
Bu değişmeli. Bu söylemler ne sosyal ağlarda ne de medyada destek bulmalı.
Kendilerini bu burcun Silahşorları ilan edenlerin de Madam Meral’in gidişinde rol oynamış olabilir.
Bununla birlikte, bu krizde, eski popüler sağduyunun üç ifadesinin doğrulandığını düşünüyorum:
Keskin bir sirke küpünün zarar görmesi.
Öfkeyle kalkan küstahça oturur (itirazlarınızı düşünmeden söyleyin, masadan kalkan olmayın)
İyi olmadan kötü olmaz.
Seçim sonrası depremden ekonomiye ve Kürt sorununa kadar temel sorunlarımıza çözüm ararken bu sloganlara ihtiyacımız olacak.
Artık çözümü sihirli değneklerde ve liderlerde değil, kendimizde aramalıyız. Önümüzdeki demokrasi ve otokrasi referandumunun toplum için bir tehdit görmeyen, onun önünü açan bir yönetimin doğmasını canı gönülden temenni ediyorum.
SEÇİMDEN SONRA?
Artık toplum ve siyaset el ele olduğuna göre, büyük kazayı temizleyebilmek ve kendimize daha güvenli bir yuva kurabilmek için yaşam tünelini açtık.
Ama hiçbir şey kendi kendine çözülmeyecek.
Kemal Bey ve yoldaşları da bizim yerimize hiçbir şeye karar vermeyecekler. Çünkü kimse düzeltemez.
Bunun önünü açan onlar olabilir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bu satırları yazıyorum. Tüm kadınlarımızın doğum günü kutlu olsun.
Önümüzdeki yıl inşallah bu günü kısıtlama olmaksızın özgürce kutlayabileceğiz. Belki de yeni hükümetin ilk görevi İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanması (daha doğrusu Erdoğan hükümetinin hukuka aykırı kararının iptali) olacaktır.
Ancak eşit bir toplumda yaşamak için bu toplumun kendisinin istemesi ve başarması gerekir.
Yeni demokratik hükümet, Kürt sorunundan sosyal adalete, depreme dayanıklı binalara, tarım güvenliğinden kalkınmaya kadar tüm meselelerimizi demokratik ve çoğulcu bir ortamda tartışmamızı sağlayacaktır. Buna güven devlet tarafından inşa edilecek.
Ama çözümler bulmalıyız ve bu potansiyelin toplumda, özellikle de genç kuşakta var olduğunu düşünüyorum.
Artık çözümü sihirli değneklerde ve liderlerde değil, kendimizde aramalıyız.
Önümüzdeki demokrasi ve otokrasi referandumunun toplum için bir tehdit görmeyen, onun önünü açan bir yönetimin doğmasını canı gönülden temenni ediyorum.
İlginizi Çekebilir
- ABD’nin sekiz eyaletini vuran kasırgada en az 32 kişi hayatını kaybetti.
- çocuk işçiliğinin normalleştirilmesi | Haber sitesi PolitikYol
- BALKAN | Ohrid’li Cedi Osman, San Antonio Spurs ile anlaştı
- BALKAN | Kosova Merkez Bankası hedefine ulaştı
- ABD’den 50 milyon dolarlık deprem yardımı
- Tüm Apple ürünlerinde %10 indirim
- 4.5 büyüklüğündeki depremin ardından İskenderun’da deniz taştı
- BALKAN | Finlandiya NATO’ya en hızlı katılan ülkelerden biri olacak
- Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı: Depremle evler büyümez
- BALKAN | Türk motosikletçiler Yunanistan’da podyumda