Gelecek yüzyılın inşasında bir Türk solu olacaksa, komünistlerin Nazım Hikmet gibi eski bir Türk dilini, Attila İlhan gibi divan edebiyatını, Hikmet Kıvılcımlı gibi Osmanlı tarihini (bahsetmiyorum bile) bilmesi gerektiğini düşünüyorum. bir mezhep). -Mistik).
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ın okuduğunu tahmin ediyorum. hapishane defterleriAntonio Gramsci bunu şöyle ifade ediyor: “Tarih her zaman modern ve politiktir.” Şimdi ne olur ne olmaz diye bu teklifi bırakalım, Ankara’ya gidiyoruz. 2022 bütçe görüşmeleri Aralık 2021’de TBMM’de yapılıyor. TİP’li Baş da kürsüye çıkıyor ve iktidar partisinin eleştiri yağmuruna tuttuğu zengin konuşmasını şöyle bitiriyor: “Son sözüm: beni konuşturma, bağırma ama herkes bilsin! Lale devri sona erdiğinde hanedanlar devri de sona ermiştir. Hepiniz yargılanacaksınız!”
GEÇMİŞİ KAYBETMEK!
Evet, kilidi açıp yavaşça girelim. Diğer yazılarımda da belirttiğim gibi, ülkemizde (ve belki de her yerde) tarih, gündelik kaprisler ve hedefler için bir mekanizma işlevi görmektedir. geçmişle ilgili hikayeler; yaratılan ve kırılan, parçalarına ayrılan ve yeniden birleştirilen modüler bir küp gibi.
Alman romantiklerinin dediği gibi, “tarih her zaman tamamlanmamış olmalıdır.” Tamam, ama bu “cihaz” fabrika ayarlarına sahip olmalı, pakette bir ek var, değil mi? Bugün önüne gelen hemen her insan; basmakalıp, ezbere, dünya görüşüne göre mirası oluşturur. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın konuşmasını örnek verdim. Çünkü tarihsel olaylar, “sağ”dan “sol”a kadar siyasi meseleleri slogan haline getiriyor.
Bu arada, geçmişi organize eden ve sınıflandıran tarih denen bu uzay-zaman kombinasyonunu kutsamıyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta şu: Bu konuda hemfikir olamasak da yaşadığımız topraklarda bir zamanlar yaşamış insanların nasıl tarih yazdıklarını, tarihin nasıl yazıldığını belirtmekte fayda var.
PATRON OLMAK YA DA OLMAMAK!
Özellikle heyecan“Lale devri sona erdiğinde hanedanlık da sona erdi.” Diplomamda yazdığı gibi “tarihi” kimliğimle sözünü koparıp açmak istiyorum. Büyük olasılıkla, cumhurbaşkanının zihnindeki lale çağı imajı, zevkin hüküm sürdüğü (tabii ki eğlence var) bir döneme işaret ediyor. Bu arada sibak yazısının siyakı dağılmasın diye Osmanlı toplumunun klaslığı meselesine girmiyorum.
Başkan Erkan, insanlara gerçekten lale devrinin geldiğini inleyerek; Saray’ın hit şarkılar söylediğini sanıyorsa çok yanılıyor. Aynı zamanda toplu liderlik 23. Osmanlı padişahına verildi (İmparatorluğun resmi padişah sayısı 36 idi) III. Hami Halil ya da Ahmed’i deviren Muslu Beşe olmayı tavsiye etmem. Neden diye soracaksın Çünkü bu çıplak buzağılar; Onlar, şu ya da bu şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendilerinden önce gelen Osmanlı aydınlanmasının dışlanmışları olarak kabul edilirler.
Örneğin Tanpınar, 27 Mayıs askeri müdahalesinin ardından yazdığı “Başarı” yazısında Ojiyas ahırlarına benzettiği “gerici” Demokrat Parti hükümetini Osmanlı tarihinin en kötü yönlerinden bahsediyor. Bektaş, Muslus, Patrona ve özellikle Kabakçıların, tek kelimeyle, en başından beri iyi ve doğru olan her şeye müdahale eden, sabırlı halkımızın ona layık bir seviye yaratmasına izin vermeyen insanların devamıydılar. atacılık nedir kim bilir, bugünün devamıydılar”.
PARİS’TE ORTAYA ÇIKAN GEÇMİŞİN TASARIMI
Şimdi küçük bir tarih dersi: Sembolist şairlerin hülyalı etkilerinden gazel toplamak, “Tarihin merkezinde Türklüğü aramak”, “Kader bana Fransa’da Türk şiiri ve klasiklerini inceleme fırsatı verdi.” Yahya Kemal, okuduklarına getirdiği fikirleri kullanarak geçmişi kendi bakış açısından yeniden anlatır ve adlandırır. Onun süzgecinden geçen bestelerden biri de Osmanlı tarihinin 1718-1730 yıllarını kapsayan ve tarihçiler tarafından kabul görmüş “Laleler Devri” başlığıdır. İmparatorluğun bu en ilginç dönemleri için müstakil bir eser yazan ve Paris’teki sohbetlerinden sonra Beyatlı’nın mukayesesini literatüre kazandıran kişi, son dönem Türk tarihçilerinden Ahmet Refik Altınay’dır.
III. Ahmed’in saltanatı belli bir gerçekliğe dayansa da “zevk ve mutluluk” sarkacında hâlâ tartışılmaktadır. Ancak bu on iki yıllık dönem, İmparatorluğun modernleşme dönemidir.
OSMANLI DÖNÜŞÜMÜ
Feridun Emesen, Ahmed Refik’in lale devri tanımının yaygınlaşmasından bu yana Nevşehirli Sadrazamı Damat İbrahim Paşa döneminin 18. yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin başlangıcı olarak kabul edildiğini söylüyor. Emesen, bu dönemin bir Batılılaşma olup olmadığı konusunda ortaya çıkan paradigmaya zaman içinde güçlü itirazların geldiğini belirtirken, “Laleler Devri” teriminin şu yönlerden sorgulandığını belirtiyor: pratikler ve fikirler. Ayrı bir konu da 1730 ayaklanmasının değerlendirmeleri gölgede bırakmasıydı.
NEDİM’İN GÖRÜNTÜLERİ, BEYATLI’NIN GÖRÜNTÜLERİ
Şunu da belirteyim; “Rüyalarımızdaki lale devri, Nedim’in sadece bazı şiirlerinde geçer.” 1681-1730 yılları arasında yaşayan ve divan şiirinde kendi adını taşıyan üslubu yaratan Nedim, mahallede pek çok şair yaşasa ve o dönemin atmosferini onunla birlikte solusa da lale devri ruhunun yansıtılmasında başrolü oynar. Nedim, Osmanlı kültür ve sanat hayatında lale devrinde uygulamaya çalıştıkları hamleye şiirleriyle özel bir değer vermiş, Yahya Kemal de ondan esinlenerek yeni bir tasavvur icat etmiş ve Fransa’da öğrettiği Batılı tasavvurları eskiyle karıştırmıştır. kelime bilgisi.
TÜRKİYE’DE MODERNİYETİN BAŞLANGICI…
Evet III. Ahmed’in saltanatı belli bir gerçekliğe dayansa da “zevk ve mutluluk” sarkacında hâlâ tartışılmaktadır. Ancak bu on iki yıllık dönem, İmparatorluğun modernleşme dönemidir. Çünkü bu dönemin atılımlarıyla devlet, Niyazi Berkes’in eserine isim vermesiyle batı koridorunun kapısını aralıyor. Türkiye’de Modernleşme18. yüzyılın ilk yarısına aittir. Devlet aklı, Avrupa’da gelişen ve hem dini hem de bilimi temelden değiştiren bu yepyeni bakış açısını anlamaya çalışmakta, hatta bu paradigmayı aktarmak istemekte ve bunu büyük ölçüde başarmaktadır.
Bu nedenle lale devri her bakımdan yeniliğin başlangıcı kabul edilir. Öyle ki bu damar III. Bu, Ahmed’in devrilmesinden sonra da durmayacak; III. Mustafa, İ. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud, Abdülmecid, II. Abdülaziz. Abdülhamid döneminde yaşanan Osmanlı modernleşmesi, Jön Türkler ve İttihatçıların programları ile Cumhuriyet kadrolarına aktarılacaktır. (Merak edenler için Geçerli tarihGun and Rose: The Lale Devri’ni tavsiye ederim.)
DEVRİM YAPMASI GEREKEN BİR GELENEK!
Erkan Baş, Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı iken, 2009 yılında Kadıköy’de yoldaşlarının düzenlediği “Ya Osmanlı’ya Dönüş Ya Sosyalist Cumhuriyet” mitingini kesinlikle hatırlıyor. O gün meclis kürsüsündekine benzer bir konuşma yaptı. Hangi Osmanlı Cumhuriyeti’ne dönüleceğini, hangi Cumhuriyet’e varılacağını sormak lazım Sayın Cumhurbaşkanına. Siyasetçiler kendi hikayelerini anlatarak, halkı oy almaya ikna ederek “geçmişten” örnekler vermezler mi dersiniz? Elbette geçmişten yararlanmakta ve tarihle diyalog kurmakta yanlış bir şey yok; ama gerçeği fark etmeden frekansı sabitlemek gerekiyor. Aksi halde radyodan gelen tıslamalar hiç bitmeyecek ve şarkının tadına varamayacağız.
Elbette geçmişten yararlanmakta ve tarihle diyalog kurmakta yanlış bir şey yok; ama gerçeği fark etmeden frekansı sabitlemek gerekiyor. Aksi halde radyodan gelen tıslamalar hiç bitmeyecek ve şarkının tadına varamayacağız.
Ve eğer gelecek yüzyılın inşasında bir Türk solu olacaksa, bence komünistler de Nazım Hikmet gibi eski Türkçeyi, Attila İlhan gibi divan edebiyatını, Hikmet Kıvılcımlı gibi Osmanlı tarihini (hatta ben bile bilmiyorum) bilmeli. mezhepsel mistisizmden bahsetmek). Eğer devrim yeniden yapılacaksa, adeta insan onurunu ayaklar altına almayan bir geleneği kabul etmeliyiz.
KONUŞARAK VE DİNLEYEREK ÖĞRENMEK
Alman filozof Rolf Tiedemann geçişlerFragmanlar’da Walter Benjamin, devrimi en yüksek noktasında geçmişin kefareti olarak okuduğunu belirtir. Bu arada kişisel bir not: İyi bir tesadüf eseri, Almanlar makalenin tüm satırını çizdiler. Erkan Baş gibi ben de Almanya’da doğdum ve ikimiz de işçi çocuğuyuz. Eğer bu bizim ortak endişemizse Komünist manifesto“Her sınıf mücadelesi politik bir mücadeledir” de söylendiği gibi. Olmalı.
Sonunda; Yeni başlangıçlar için konuyu, dünya görüşümü şekillendiren kişilerden biri olan Subcomandante Marcos’un hikayesiyle kapatıyorum.Buradaki yanıtla yazımı sonlandırıyorum: Koca Antonio dinlenirken soruyorum: “Uzağa bakmayı ve uzağa bakmayı nasıl öğreneceğiz?” kapalı?” Koca Antonio sigarasını ve sesini tazeliyor. “Konuşma ve dinleme”.
İlginizi Çekebilir
- Milletin gür sesi bir kez daha sofrayı topladı
- prof. Dr. Kaboğlu: Erdoğan’ın aday olabilmesi için meclis kararına ihtiyacı var
- Milletler İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, ölüm yıl dönümünde Muhsin Yazıcıoğlu’nu saygıyla anıyor: Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili soruşturmayı birlikte tamamlayacağız
- Kolombiya’da askeri helikopter düştü, 4 asker öldü
- Meclis’te cep telefonunu çekiçle kıran CHP Milletvekili Burak Erbay’a “minbere zarar vermek”ten dava açıldı
- Kadıköy’de şüpheli kedi ölümleri | Haber sitesi PolitikYol
- 6284’ten uzakta bir yer bulalım!
- BALKAN | Bulgaristan ile Makedonya arasındaki ticaret hacmi yüzde 25 artacak
- Deprem yardımı çalan emniyet müdürü serbest bırakıldı
- DEVA Partisi Erdoğan’ın adaylığına karşı çıktı