Son kornerde “İhsasy Rey”

Sistem değişikliği başarılı olursa Kürt siyasetçiler de Öcalan hakkındaki görüşlerini özgürce ifade edebilecekler. Yine de “Öcalan 15 Mayıs’ta çıkacak” gibi bir gidişin ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

Biz yargıç değiliz. Aksine siyasi yorum yapan bizler gibi daha net konuşmamız gereken bir dönemdeyiz.

Yaklaşan seçimleri bir tür referandum olarak tanımlayanlara katılıyorum. Böyle bir tavrın AKP partisine körü körüne muhalefet olmadığını hemen not edeceğim. Bu şekilde düşünen ve hareket edenler var, aslında ben böyle bir tavrı demokratik bulmuyorum, çünkü her türlü fanatizme karşıyım. Öte yandan mesele artık AKP, ideolojisi, görüşleri değil, öncelikle mevcut başkanlık rejimi, daha doğrusu bu yeni sistemle güçlenen otoriter rejimdir. Şu anda bu rejime karşı muhalefet cephesi, bir yanda Millet İttifakı diğer yanda iki bağımsız cumhurbaşkanı adayı, diğer yanda HDP ve TİP denen bir nevi koalisyondan oluşuyor. Bu şartlar altında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en büyük muhalefet kanadı olan Millet İttifakı’nın desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

Ben bağımsız cumhurbaşkanı adaylarını ayaklar altına almayı doğru bulanlardan değilim, üstelik CHP’nin Muharrem İnce’ye haksızlık yaptığına inananlardanım. Birincisi, o dönemde bu kadar sevmedikleri bir siyasetçiyi neden cumhurbaşkanı adayı yaptılar, yaptıktan sonra neden yalnız bıraktılar, açıklanması gereken bir konu. Ancak nihayetinde herkesin bu rejimi değiştirmek için oyları bölmemek gerektiğini hesaba katması gerekiyor.

HDP’nin tavrını anlamakta güçlük çekiyorum: aday göstermeme kararı ilk bakışta Kılıçdaroğlu’nun adaylığına zımni destek olarak görülüyor. Ancak bu konu henüz netlik kazanmış değil. Kaldı ki, iktidar ittifakının bu konuda Millet İttifakı’na ağır bir yük bindirdiği bir ortamda, Öcalan’ın serbest bırakılması yönündeki güçlü açıklamalarının Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek olmaktan çok birer ayak bağı olduğunun da farkında olmaları gerekir. Bu şartlar altında, ayrı ayrı çalışsalar daha iyi olur diye düşünüyorum.

HDP’yi bir hayalet gibi görerek CHP’yi ve Milli İttifak’ın diğer bileşenlerini çok eleştiriyordum. Ayrıca Kürt sorununun çözümünün yeni bir barış süreciyle mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak bu seçimlerin asıl meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından asgari sistem değişikliğidir. Bu aşama başarılı olursa, Kürt siyasetçiler de Öcalan’ın durumuna ilişkin görüşleri de dahil olmak üzere taleplerini demokratik bir şekilde daha özgürce ifade edebilecekler. Yine de “Öcalan 15 Mayıs’ta çıkacak” gibi bir gidişin ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Kanaatimce HDP’nin bu soruyu cevaplamak ve bu kadar önemli soruları atlamamak gibi bir yükümlülüğü var.

Eskiler “en önemli olana tercih edilmelidir” derlerdi, şimdi bu yönde bir tercih yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Önce demokratikleşmenin, özellikle parlamenter sisteme geçişin zemini açılsın.

Ben Milletler İttifakı’nı oluşturan tarafların ekonomi politikası konusundaki görüşlerine katılmayan bir insanım. Ayrıca, dış politika ile ilgili olarak, mevcut denge politikasından ABD ile Batı arasında bir ittifaka doğru kayma riskinden endişe duyuyorum. ILP’nin genellikle savaş siyasetinden çok barış siyasetini vurguladığını biliyoruz. Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerde hep diplomatik çözümler ortaya koydular. Bu çok önemli, umarım ABD yönetiminin Rusya ile ilişkiler konusundaki baskılarına karşı uyanık kalırlar. AKP’nin Ortadoğu politikasının nasıl iflas ettiğini gördük, dış politikası iyiydi, devam etsin demiyorum ama muhalefetin dış politikada net bir alternatif belirlemediği bir gerçek. Bütün bunları gündeme getirmemin sebebi, bir seçimde Millet İttifakı’nı desteklemek için her konuda görüşlerini beğenmek zorunda olmadığımızı hatırlatmak içindir. Pek çok kişi gibi benim de birçok konuda çekincelerim var ama her şeyden önce “bu düzen değişmeli” tavrını almamız gerektiğini söylemek istiyorum.

Nihayet, Sadullah Ergin’in Milletler İttifakı listesinde yer alması tartışma konusu oldu. Olaya bu açıdan bakmayalım, çoğumuzun İttifak ve bileşenleri konusunda çok fazla rezervi olabilir ama önceliğimizi unutmamamız gerektiğini söylüyorum.

Eskiler “en önemli olana tercih edilmelidir” derlerdi, şimdi bu yönde bir tercih yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Birincisi, demokratikleşmenin, özellikle de parlamenter sisteme geçişin önünü açmak. Başka bir deyişle, her birimizin kendi görüşlerimiz için demokratik bir şekilde mücadele etmesi için koşullar yaratmak istiyorum. Mevcut otoriter sistemin ve siyasi tablonun değişmesi gerektiğine inanan herkes, kendi siyasi mücadelesini verebilmesi için önce demokratik alanın açılması gerektiğini unutmamalıdır. Bu konuda yanlış pusulanın maliyetinin büyük olacağından endişe ediyorum.

“Bence öyle, sanırım öyle” diye bağırmayacağım, bu sadece bir paylaşım yazısı. Her zaman konuştuğumuz konuları, haftalık makaleler yazma ve fikirlerini paylaşma fırsatı bulan meslektaşlarımızla daha geniş bir yelpazede paylaşma şansımızı mutlaka değerlendiriyorum. Bu arada, izninizle, cumhurbaşkanlığı dışındaki milletvekilliği seçimi konusundaki düşüncelerimi başka bir yazıya bırakıyorum.

İlginizi Çekebilir