Stadyum politikası var mı? | Haber sitesi PolitikYol

Apolitik, lümpen, iktidarla aynı çizgide durmak istiyorlar. “süper-politik” hayran kitlesi. Sadece tribünlerden değil toplumdan da beklentileri bu. Ancak 12 Eylül’de yaratılan apolitikleşme süreci artık zamanını doldurdu.

Siyaset ve dilimize Osmanlı’dan gelen bu kelimenin kökeninin atların bakımı ve idaresi ile aynı kökten geldiğini bilmeyen yoktur. Diğer bir kavram olan siyaset, eski Yunan topraklarında şehirlerin yönetimi (polis) için türetilmiş bir kelimedir. Siyaset kelimesinin kültürümüzde hakaret olarak kullanılan bir kavram haline gelmesinin nedeninin, Osmanlı Türkçesinden dilimize aktarılış biçimiyle bağlantılı olduğu oldukça açıktır.

Bu kelime aslında siyasetle aynı kavramı anlatmak için seçilmiş olsa da halkın hak ve kanunlarını yönetme işine benzemesi “At Terbiyecisi” tabi ki toplumdaki devlet ve insan ilişkileri hiyerarşisinden kaynaklanmaktadır. osmanlı imparatorluğu.. . Saray, sosyal tabakaları değerlendirerek, çevresinde imtiyazları olmayan tüm insanları “rey” olarak kabul etti. Tıpkı “politika” kavramı gibi “rhea” da insanları hor gören ve koyun sürüsü anlamına gelen bir kavramdı.

Uzun yıllar ülkemizi ve devletimizi yöneten kadroların Osmanlı’yı taklit etmelerinin sebepleri daha anlaşılır hale geliyor. Reaya ile neden “siyaset” yapmak istemediklerini de anlıyoruz. Pandemi olunca, yangın çıkınca, deprem olunca, ekonomi kötüye giderken “Artık siyasete girmenin zamanı gelmedi mi?” veya “Bu şartlar altında bile hala siyasetin içindesiniz.” Bütün bunlar “siyasete bulaşma!” söylemleri aynı dürtünün sonucudur. İktidarın ve yandaşlarının “siyaset yapma” baskısı ne kadar anlaşılmaz ise, toplumun yaşam koşullarının bozulmasına, gasp ve kötü yönetime karşı tepkisi ve öfkesi de o kadar anlaşılır ve haklıdır. Siyasi iktidar, halkın itirazlarını görmekten, duymaktan ve sorunları çözmekten sorumlu olduğunu unutmamalıdır.

Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinden duyulan ‘hükümetin istifa’ sesleri iktidar saflarını havaya uçurdu. Camilerden üniversitelere, devlet dairelerinden kışlalara her mekanda zaman ve mekan gözetmeksizin siyaset yapanlar, siyasetlerini her yerde dikte edenler, sporun birleştirici ve birleştirici gücünden söz edenler, taraftarları otoriteye bilinçsizce tepki göstermekle itham edenler durum.

İşine geldiği her yeri ve her olguyu siyasallaştıran iktidar, kendisine uymayan bir soru ya da tepki ortaya çıktığında “siyaset üstü” kisvesine sarılıyor. Toplumun en lümpen ve apolitik kesimi olarak kodladıkları tribünlerden yükselen ‘hükümet istifa’ sesleri, hiçbir siyasi oluşumun yaratamayacağı korku yarattı. Sonuç, maçların seyircisiz oynanması teklifinden kulüplerin istifasına kadar uzanan akıl dışı tepkiler.

Sokaklar ve meydanlar siyasetin alanı olduğu gibi, tribünler de siyasetin ve toplumsal muhalefetin alanıdır. Sokaklarda ve meydanlarda ne varsa, sonra tribünlerde. Taraftar grupları, Gezi protestolarının arkasındaki itici güç olmuştur.

Başkanları ve yöneticileri SEP üyesi olan birçok spor kulübünün açıklamalarda bulunarak ve hatta taraftarları lağım faresi gibi aşağılayarak olaya dahil olması, bilinmeyen bir birlik ve dayanışmanın, siyaset üstü bir yaklaşımın sonucudur. Toplumsal acılar karşısında birlik ve beraberlik, duyarlılıkla somutlaşıyor. Ülkedeki her kurum, her insan doğal afet mağdurları için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, karınca kararınca bundan daha güzel birlik ve beraberlik imajı olur mu? Siyasi birlik ve beraberliği toplum içinde değil, kendi saflarında ararlar. Esasen siyasi bir duruş olan ‘siyaset üstü’ bir yaklaşıma kimsenin hapsolmaması ve bu olayın sorumlularından halkın sorumlu tutulmasının iktidar ortamını tamamen bozduğunu görüyoruz.

Sokaklar ve meydanlar siyasetin alanı olduğu gibi, tribünler de siyasetin ve toplumsal muhalefetin alanıdır. Sokaklarda ve meydanlarda ne varsa, sonra tribünlerde. Taraftar grupları, Gezi protestolarının arkasındaki itici güç olmuştur. Gülen hareketinin bayrağını dalgalandıran, ayaklanma başlatan ve F Tipi barikatları yıkan ilk gruplardan biri de taraftar grupları oldu.

Tribünlerdeki rahatsız edici gürültüyü kesmek ve insanları etiketlemek için e-bilet sistemini devreye soksalar da taraftarları susturamadılar. 34. dakikada hep bir ağızdan “Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yenilmez” diye bağırdılar ve tribünlerin “Her yer Taksim, her yer direniş” demesine engel olamadılar. 3 Temmuz davasından Gezi eylemlerine kadar pek çok konuda tribünlerin sanki toplumsal muhalefetin bir parçasıymış gibi davrandığını görüyoruz.

Öte yandan, İzmir Marşı’nı siyasi bir tepki olarak kodlayarak tribünleri susturmaya çalışanları hatırladığımızda, iktidar tarafından yapılan açıklamalarda devlet-millet birliği vurgusunun hangi siyasi zemine dayandığını görüyoruz. ve spor kulüpleri çok daha iyi anlaşılır hale gelir. Ülkenin kurucusuna atıfta bulunmayı, muhalifleri sıkıştıklarında tribünlerde itibarsızlaştırmayı siyasi bulanların tüm argümanları sonuna kadar siyasidir, siyasidir.

Elbette istedikleri apolitik, lümpen, “politika üstü” bir taraftar kitlesinin iktidara katılmasıdır. Sadece tribünlerden değil toplumdan da beklentileri bu. Ancak 12 Eylül’de yaratılan apolitikleşme süreci artık zamanını doldurdu. İsim ve yapı değişse de rotası değişmeyen iktidarların siyaset sahnesinin dışında tutmak istedikleri her kesim siyasallaşmaya başladı. Yukarıda da vurguladığımız gibi bunun en somut kanıtı, toplumun en lütufkâr kesimi olarak kodladıkları grupların tribünlerinden gelen muhalefet sesleridir. Dolayısıyla korkularının ve tepkilerinin ölçeği. Kendilerini iktidara getiren kitlenin artık ellerinden kayıp gittiğini görüyorlar.

Stadyum politikası var mı?

Kendisinden başka herkese siyaseti yasaklamaya çalışan zihniyet nasıl “siyaset üstü” bir söylemle siyasetini spora, tribünlere, kulüplere dayatıyorsa, bu dayatmaya karşı isyan bayrağını dalgalandırmak ve muhalif bir duruş geliştirmek meşrudur. zaman ve mekandan bağımsız olarak toplumsal olaylar ve krizler karşısında

Yani evet, siyaset stadyumlarda bal gibi yapılır…

İlginizi Çekebilir