“Türk-Kürt” fay hattı üzerinde

Yarın benzer felaketlerle karşılaşmamak için siyasetçilerin toplumsal bölünmelere göre politikalar oluşturması gerekiyor. Bunun yolu da “kapsayıcı” bir siyaset anlayışının oluşturulmasından geçiyor.

Doğa anadaki kusurlar konusunda hiçbir şey yapmayan ve tüm bilim adamlarının hakkında uyarıda bulunduğu hükümetlerin bizi götürdüğü yeri kırılgan görüyor musunuz? Ekonomik kayıplarımızın yanı sıra 50.000 kişiyi kaybetmiş olmamız onların bize yaşattığı felaketin boyutunu göstermiyor mu?

Aynı şekilde birçok sosyal bilimci de yıllardır ülkemizde var olan toplumsal fay hatlarına dikkat çekmeye çalışmaktadır. Enerjinin orada da biriktiğini söylüyor. Orada da bir tür deprem olmaması için neler yapılması gerektiğini tartışmaya çalışıyor.

Ama ne mümkün? Kürtler ile Türkler, Aleviler ile Sünniler, laikler ile siyasal İslamcılar arasında var olan fay hatlarından bahsetmek bile onları “bölücü” olarak damgalamak için neredeyse yeterli.

Buradan bugünün gücünü ve yarının gücünü uyarıyorum! Bu fay hatlarında üretilen enerji uygun şekilde deşarj edilmezse, yer kabuğunda meydana gelenlere benzer sosyal bozulmalar kaçınılmaz olacaktır. Bu ülkenin sakinleri çok daha büyük acılar yaşıyor.

Küreselleşme, ulus devletin meşruiyetini ve gücünü baltalarken, ulus devlet içinde farklı kimlikleri harekete geçirdi. Batı dünyasının daha homojen “milletleri” göçle birlikte çok-kimlikli hale gelirken, Türkiye gibi ulus-devlet oldukları dönemdeki ülkeler de dahil olmak üzere eski sömürge ülkelerde zaten var olan çeşitli kimliklerin uyanmasını tetikledi.

Bu açıdan bakarsak, Türkiye’de özellikle yukarıda bahsettiğim üç fay hattındaki hareketler, bu hatlar arasındaki ilişkilerde gerilim ve enerji birikimi olduğunu gösteriyor. Nasıl ki modern sismologlar İstanbul depreminin 30 yıl içinde yüzde 70 ihtimalle çökeceğini söylüyorlarsa, toplumsal dokumuzda da fay hatları arasında böyle bir boşluk beklemek yanlış olmaz.

Aslında günümüzde var olan toplumsal fay hattı gerilimleri daha çok “laik” ve “siyasal İslamcı” kimlikler arasındaki farka benzerken, bu gerilimlerin temelinde “Türk-Kürt” gerilimi yatmaktadır. “Laik” ve “siyasal İslamcı” kimlikler arasındaki gerilimin kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na dayanırken, her iki kimlik de aslında kendilerini “ülkenin efendisi” olarak görmekte ve devleti bizzat yönetme iddiasındadır.

İnsanlar, dillerini, dinlerini ve diğer ortak kültürlerini paylaştıkları insanlarla birlikte olmak istedikleri için tanımlanabilir hale gelirler. Ayrı bir durum oluşturmayın. Öncelikle anlaşılması gereken en önemli nokta burasıdır.

Ama kesin olan şu ki, birinin sandıkta bu bilek güreşini kazanması için Kürt kimliğini taşıyan ve onunla hareket eden diğer kimliklerin desteğine ihtiyacı var. Dolayısıyla kendilerini “ülkenin efendisi” olarak gören “laik” ve “siyasal İslamcı” kimlikler arasındaki gerilim ister istemez “Türk-Kürt” fay hattıyla yakından bağlantılıdır.

Belirleyici güce sahip olan bu “Türk-Kürt” fay hattının niteliği çok önemlidir. İlginçtir, tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan ve cumhuriyet yönetimi altında çeşitli “isyanlar” sırasında adı geçen bu akrabalık nasıl bir akrabalıktır? Bir gazete haberinin sınırlarını aşan böyle bir soruya kısa bir cevap vermek mümkün mü?

Bilmiyorum. Ancak birkaç noktaya değinmeden yazıyı bitirmem yanlış olur.

Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor. Girişte de belirttiğim gibi ulus devlet çatısı altında farklı kimlikler arasındaki ilişki tarihsel köklere sahip olsa da aslında küreselleşme süreciyle yakından ilişkilidir. Bu süreç, içerdiği belirsizlikler ve riskler nedeniyle ortak paydaları olan insanları bir araya getirmeye zorlayan bir süreçtir. Diğer bir deyişle küreselleşme, geçmişte gerilimleri olmasa bile insanları aynı ulus-devlet çatısı altına iterek özdeşleşmeye iten yeni bir süreçtir.

İnsanlar, dillerini, dinlerini ve diğer ortak kültürlerini paylaştıkları insanlarla birlikte olmak istedikleri için tanımlanabilir hale gelirler. Ayrı bir durum oluşturmayın. Öncelikle anlaşılması gereken en önemli nokta burasıdır. Çünkü özellikle “Türk-Kürt” fay hattı üzerinde Türkler; Kürtlerin ayrılıp ayrı bir devlet kurmak istediğine inanıyorlar. Belki Kürtler arasında böyle düşünenler vardır ama devleti yöneten Türkler konuşup başka yollarla bu işi çözebilirler.

Dolayısıyla sosyal fay hatları, deprem fay hatlarından daha az önemli değildir. Deprem fay hatları ile ilgili gerekli önlemlerin alınmaması bugün tüm insanlarımızı üzmektedir. Yarın benzer felaketlerle karşılaşmamak için siyasetçilerin toplumsal bölünmelere göre politikalar oluşturması gerekiyor. Bunun yolu da “kapsayıcı” bir siyaset anlayışının oluşturulmasından geçiyor.

İlginizi Çekebilir