Ulusal İttifak’tan Obama Koalisyonu’na | Haber sitesi PolitikYol

Kemal Kılıçdaroğlu, Ulusal İttifak’ın başkan adayı olarak en kapsamlı siyasi koalisyonu, bir anlamda “Obama Koalisyonu”nu oluşturmaya çalışıyor.

Son yazılarımda ele aldığım ana konu Türkiye’de Milletler İttifakı. “politika” kurumsallaşma fırsatı yarattığı gerçeğidir. bu konuda da “koalisyon”, korkmak değil, sosyal sorunları böyle çözmek. “en iyisi” bu bir olasılık.

Türkiye’de evrensel bir siyaset olmadığı için geçmişte kurulan koalisyonlar, toplumsal sorunları çözmek için oluşturulan siyasi ortaklıklar değil, devletin kendi gücünü sürdürmek için devletçilik yoluyla oluşturduğu rant paylaşımlarıydı.

Hem tek parti döneminde hem de çok parti döneminde iktidar hükümetin değil, devlet seçkinlerinin elindeydi.

Türkiye’nin çok partili sistemi, partilerin kurulması, belli aralıklarla seçimler yapıldı, seçimlerden sonra hükümetler değişti ama bütün bunlar tek başına siyasetin küresel ölçekte kurumsallaşmasını sağlamadı.

Çünkü devlet seçkinlerinin hükümetlere yüklediği görev bir nevi “Belediye hizmetleri” öyleydi. Ülkenin temel ve uzun süredir devam eden sorunları devlet tarafından kendi inisiyatifiyle ele alındı. Bu sistemi ayakta tutan şey, yukarıda da belirttiğim gibi, devletin ürettiği rant, medyanın ve iş dünyasının devletler aracılığıyla sisteme destek vermesidir.STK’larYani dağıtıma dayalı “devletçilik” ile oldu.

Kamusal alanın, toplumsal sorunların çözümlendiği bir politikanın olmayışının en temel sonuçlarından biri, Türkiye’nin henüz bir “toplum” haline gelmemiş olmasıdır. türkiye bugün Bu bir toplum değil, bir topluluklar/bölgeler topluluğudur.

***

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişle birlikte kamusal alan eksikliğinin ve siyasetin makro düzeyde kurumsallaşmasının temel nedeni; ideolojik süreklilik VE İlekültürel molatip.

ideolojik süreklilikOsmanlı Devleti’nde olduğu gibi Cumhuriyet ile devlet-halk ilişkilerinin devamıdır.

kültürel mola Öte yandan imparatorluğun hiyerarşik düzendeki farklılıkları koruyan “ulusal sistemi” yerini cumhuriyete ve homojen bir toplum inşa etme arzusuna bıraktı. Böylece imparatorluğun kültürel çoğulculuğu yerini, kamusal alanda herkesi eşitleyen ve tektipleştiren ulus-devlet yurttaşlığına bıraktı.

Devleti yaratan irade ve yarattığı sistemin siyasi meşruiyetini onlar belirler. Türk/Laik” söz konusu vatandaşın kimliğine dayanarak.

Bu tanımın dışına çıkan veya bu kültürel kimliği kabul etmeyen herkes, “bir diğer” oldu. Kürtler, muhafazakarlar ve Aleviler başta olmak üzere kültürel ve dini kimliklerini korumak isteyenler kamusal alandan uzaklaştırıldı ve özel alanlarda var olmaya devam etti.

Kamusal alanın, toplumsal sorunların çözümlendiği bir politikanın olmayışının en temel sonuçlarından biri, Türkiye’nin henüz bir “toplum” haline gelmemiş olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e ulusal sistem Devamında ülke, farklı katmanlardaki çeşitli toplumsal kesimlerin toplamı haline gelmiş, ancak ortak değerler etrafında kenetlenmiş bir ülkedir. İnsanlar yapamadı türkiye böyle toplum HAYIR toplulukların / mahallelerin bir koleksiyonudur.

Bu konuda Türkiye;

etnik olarak Türk, Kürt, Ermeni, Çerkez, Rum vs. Toplam Türkiye.

dini olarak Sünniler, Aleviler, Hristiyanlar, Yahudiler, Yezidiler, Suriyeliler vs katı Türkiye.

Bir yaşam tarzı gibi Türkiye laik ile muhafazakarın toplamıdır.

Bu bütünsel durumu, farklı toplumsal katmanları yeniden üretmek de mümkündür. Yine her toplumsal tabakanın kendi içinde farklılıklara bölünmesi.

Üstelik devlet de bunu teşvik ediyor ve destekliyor. Sonuç olarak devlet için önemli olan “nasıl bir kültürel kimliğin yönettiği” değil, “nasıl bir zihniyetin yönettiği”dir. Sadece RPSTürkiye’nin siyasi dönüşümü örneği bile ülkemizde toplumun değil devletin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

***

Bugün SEP’e ve Cumhur İttifakı’na baktığımızda şunu görüyoruz; Toplumsal meşruiyet nedeniyle iktidarda olan parti, devletle eklemlenmekte ve devletin yarattığı rant fırsatları üzerinde durmaktadır. Yani devlet partiyi kendisine benzetmiş ve ideolojik bir ortaklık inşa edilmiştir.

Siyasal iktidar bu gerçeğin farkında olduğu için, bu sadece içeriden değil, sosyolojik bir gerçektir. din topluluklarla taşıyıcı koalisyonlar Ortaklıklar kurmanın yanı sıra, devlet içindeki bürokratik güçlerle ve siyasi çıkarları olduğu çeşitli sosyolojik sosyal grupları temsil eden partilerle de isimsiz koalisyonlar kuruyor.

Böylece SEP, devletten/düzenden uzak durarak iktidara gelmiş, ancak ona katılarak iktidar durumunu korumaya çalışmaktadır.

Siyasal güç, devlete dahil oldukça değişir ve değişir. Milli irade gibi yerli ve milli kavramı da bu siyasi iklimde işlerlik kazanıyor. Siyasal iktidar, kendisini sadece toplumsal düzeyde değil, devlet içinde oluşturduğu koalisyonlarda da dokunulmaz kıldığını sanmaktadır.

Üstelik devlet de bunu teşvik ediyor ve destekliyor. Sonuçta devlet için “Hangi kültürel kimliğin hüküm sürdüğü” HAYIR “Hangi zihniyetle yönetiliyor” oldu.

AKP’nin siyasi dönüşümü örneği bile ülkemizde siyasi olarak toplumun değil, devletin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Hükümete karşı olanlarHem sivil hem de siyasi alanda demokrasi, özgürlük ve adalete dayalı bir uzlaşma ve demokrasi koalisyonu inşa etmek çok önemlidir. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda yapmaya çalıştığı da tam olarak bu.

***

Bu bağlamda, Türkiye’de siyasetin kurumsallaşması, Türkiye’nin toplum olma yolu, AKP/Devlet bloku ve bu tabakaların siyasi partileri tarafından marjinalize edilen ve zulme uğrayan toplumsal tabakaların işbirliği ve koalisyonundan geçmektedir.

Bugün muhalefetin ana hedefi bu olmalıdır.

İktidara karşı çıkanların hem sivil hem de siyasi alanda demokrasi, özgürlük ve adalet temelinde bir demokrasi koalisyonu oluşturması esastır. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda yapmaya çalıştığı da tam olarak bu.

Bu çabalar, Türkiye’nin toplumu olduğu kadar siyaseti de kurumsallaştırma biçimidir.

Kemal Kılıçdaroğlu, Ulusal İttifak’ın başkan adayı olarak en kapsamlı siyasi koalisyonu, bir anlamda “Obama Koalisyonu”nu oluşturmaya çalışıyor.

İlginizi Çekebilir