Yeni Dış Politika Vizyonu ve Ortadoğu

Ortadoğu’dan bakıldığında, Türkiye’nin değişimin eşiğinde olduğu açıktır. Evet, 14 Mayıs seçimleri öncesinde Türkiye’de seçimlerin ardından kurulacak yeni hükümetin kapsayıcı, kapsayıcı bir yaklaşımla hareket edeceği ve bölgesel hesap verebilirliği sağlayacağı fikri güçleniyor.

2018 yılından bu yana yaşananlar, Türkiye’nin önünde çok yakında yeni bir dönemin açılacağını ve Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına geniş bir vizyonla gireceğimizi gösteriyor.

NE OLDU?

Bu köşedeki ilk yazımda yani 24 Ekim 2018’de Türk dış politikasında üç ana konu olduğundan bahsetmiştim. Bu konulardan birincisinin Ortadoğu’da yapılan hatalar, ikinci sorunlarımızın ise Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin donması ve üyelik müzakerelerine duyulan güvenin sarsılması olduğunu belirterek sıraladım.

Cumhuriyetimizin birinci yüzyılında dış politikamızın temel direklerini oluşturan önemli direkler, iktidarın icraatları ile yavaş yavaş yıkıldı. Kısacası tarafsızlık, güvenilirlik, itibar, öngörülebilirlik… Bu kayıplar Türkiye’yi dış politikası nedeniyle zayıflatıp yalnızlaştırdı ve Türkiye’nin hak ettiği güçlü uluslararası oyuncu statüsünü kaybetmesine neden oldu. Bu gelişmelere dış politikanın iç siyasette benzeri görülmemiş bir şekilde kullanılmasını da eklersek, neler olduğunu anlamak zor olmayacaktır.

TÜRKİYE İÇİN EN ÖNEMLİ COĞRAFYA: ORTADOĞU

Aynı yazıda, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında acilen değiştirilmesi gereken üç temel uygulamadan bahsetmiştim: a) İdeolojik dış politika uygulamalarından bir an önce kurtularak tarafsızlık ilkesinin yeniden tesis edilmesi, b) Çatışmacı çözüm yaklaşımından bir an önce vazgeçilmesi ve bölge halklarını kucaklayan barışçıl bir dış politika başlatmak c) kutuplaştırıcı yaklaşımlardan arınmış bütünleştirme ve birleştirme projeleri yaratarak bölgesel sorumluluğu güçlendirmek.

2018 yılında bu üç ana uygulama oldukça popüler hale geldi. Çünkü Ortadoğu, birbiriyle rekabet içinde tükenen “bölgesel güçler” değil, “kendini içine alan” “güçlü bir bölge” olmalıydı. 2023’e geldiğimizde, hala “güçlü bölge” yaklaşımına ihtiyaç var.

NE YAPILABİLİR?

Saadet Partisi’nin geleneksel İslam ülkelerinin büyükelçileriyle düzenlediği iftar toplantısının arifesinde, Millet İttifakı 13’üncü cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuştu. Konuşmasının bir bölümünde şu ifadeleri kullandı:

“Ortadoğu’da bir hedefimiz var. Ortadoğu’nun kaderi hep acı, hep kan, hep gözyaşı oldu, neden? Yeraltında büyük bir zenginlik var ama bu zenginlik ülkeler için felaket olabiliyor. Bu bir şekilde çözülmeli, dünyaya hakim olduğunuzda, toplumsal dayanışmayı güçlendirdiğinizde birçok sorunu çözebilirsiniz. Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik… Türkiye, İran, Irak ve Suriye… Neden birleşmiyoruz? Ortadoğu’da yaşananlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Sorun çözülebilir. Tamam, bir araya gelebiliriz. Peki, burada en azından insanların acılarını hafifletmek için özel bir çaba gösterebiliriz. Hepsi olabilir. Hepsini bir şekilde yapabiliriz.”

Yakın çevremizin en önemli coğrafyasında yer alan komşularımız Ortadoğu’ya yönelik güçlü, ileri görüşlü, güvenilir ve ikna edici bir söylemdir bu. Bu bir seçim öncesi mesajı değil çünkü iç siyasetle ilgisi yok. Barışçıl, insancıl, yapıcı ve istikrar odaklı bir bakış açısını temsil eder. Bu perspektif, işbirliğini ve bölgesel sorumluluğu içerir.

AKP iktidarı sırasında Türkiye’nin Ortadoğu’ya bakışı bölücü ve partizan olarak algılanıyordu. Eskiden “model ülke” olarak dikkatleri üzerine çeken ülkemiz, parçalayıcı ve partizan yaklaşımlarıyla kısa sürede yeni kutuplaşmaların katılımcısı oldu.

ORTA DOĞU BARIŞ VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OBIT)

20 Eylül 2021 tarihinde bu köşede yayınlanan yazımda Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’ndan (MPIT) ne anlaşılması gerektiğini yazmıştım. Bu makale şu bağlantıda mevcuttur:

Yukarıda alıntıladığımız makalede de vurgulanan IPF Deklarasyonu “İkinci Yüzyıla Çağrı” 13. maddesinde bahsedilen OBIT projesi fikrinin altında yatan unsur ve ilkeleri kısaca hatırlayalım:

– Türkiye, İran, Irak ve Suriye benzer güvenlik ve istikrar sorunlarıyla karşı karşıya. Bunlar uluslararası terörizm ve kitlesel göç hareketleridir. Bu iki sorun birbirinden beslenmekte ve bu dört ülke göç açısından ya kaynak, bazen geçiş ülkesi ya da hedef ülke olarak bu sorunlarla karşılaşmaktadır.

– OBIT, ortak güvenlik veya ortak savunma teşkilatı olarak görülmemelidir.

– OBT girişimi bir işbirliği platformu olarak başlayacak ve zaman içinde şartlar elverirse ve katılımcılar arzu ederse kurumsallaşarak bir organizasyona dönüşecektir.

– MBT bölgesini ayırmaya, bölmeye, yeni duvarlar örmeye veya ötekileştirmeye yönelik hiçbir girişimde bulunulmayacaktır.

– Zamanla diğer bölge ülkeleri de bu platforma katılabilir ve bölgesel sorunları kendi aralarında tartışabilirler.

-OBIT bölge dışından katılımcılara kapalı olmayacaktır. Platformun uluslararası terörizm ve göç gibi ana sorunlarından etkilenen AB, ABD, Rusya ve Çin gibi küresel oyuncular da bu girişimi kolaylaştırabilecek mekanizmalara katılabilecekler.

MBT ile ilgili bir başka yazı da 1 Eylül 2022 tarihinde bu bölümde yayınlanmıştır. Bu makaleye aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir:

OBIT projesi bugünlerde dikkatleri üzerine çekiyor. Türkiye’nin yeni dış politika vizyonu, Ortadoğu’yu bölgesel güçler arasındaki rekabet alanından uzaklaştıracak ve Ortadoğu’yu güçlü bir bölge haline getirecektir. Hazır olun, herkes hak ettiğini alacak.

ORTA DOĞU TÜRKİYE’YE BİR BAKIŞ

AKP iktidarı sırasında Türkiye’nin Ortadoğu’ya bakışı bölücü ve partizan olarak algılanıyordu. Eskiden “model ülke” olarak dikkatleri üzerine çeken ülkemiz, parçalayıcı ve partizan yaklaşımlarıyla kısa sürede yeni kutuplaşmaların katılımcısı oldu. Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) ülkelerinde özellikle 2011 yılından itibaren gözlenen ve başlangıçta “Arap Baharı” olarak adlandırılan demokratikleşme çabaları, kısa sürede iç çatışmalara ve askeri müdahalelere dönüşmüştür.

Bugün tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’dan da bakıldığında Türkiye’nin bir değişimin eşiğinde olduğu açıktır. Evet, 14 Mayıs seçimleri yolunda rüzgarın değiştiği ve seçimlerin ardından Türkiye’de kurulacak yeni hükümetin kapsayıcı, kapsayıcı ve bölgesel sahiplenmeye yol açacak bir anlayışla hareket edeceği düşüncesi, güçlenmek. .

Hükümet bu algı değişikliğinin farkında. Bu nedenle İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi on yılı aşkın süredir gölgede kalan ülkelerle ilişkiler hızla değişmeye çalışıyor. İsrail ile diplomatik ilişkiler yeniden büyükelçiler düzeyine yükseltildi. Mısır ile de benzer bir gelişmenin hazırlandığını söyleyebiliriz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bölgede Mısır ile diplomatik ilişkilerin düzeyinin yeniden büyükelçi düzeyine çıkarılması gerektiğini defalarca dile getirdik. Mısır Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyareti bu girişimin ilk adımı olabilir.

Hükümetin Rusya Devlet Başkanı Putin üzerinden Türkiye-Suriye ilişkilerini geliştirmek için çaba sarf ettiği de ortaya çıktı. Ancak bu konuda seçimlerden önce önemli bir ilerleme kaydedilmesi zor.

Her halükarda, seçimlere bir ay kala, bu ülkelerden hiçbirinin, yıllar içinde yıpranan ilişkileri iyileştirme çabalarını inandırıcı bulmadığı söylenemez. Çünkü hükümetin sağlıklı bir dış politika vizyonu ve Ortadoğu projesi yok. Dış politika sadece “uluslararası ilişkiler” şeklinde yürütülüyor, öngörülemez bir güvensizlik içinde sürüklenmeye ve inandırıcı olamamaya devam ediyor.

Bu nedenle OBIT projesi bugünlerde ilgi görüyor. Türkiye’nin yeni dış politika vizyonu, Ortadoğu’yu bölgesel güçler arasındaki rekabet alanından uzaklaştıracak ve Ortadoğu’yu güçlü bir bölge haline getirecektir. Hazır olun, herkes hak ettiğini alacak.

İlginizi Çekebilir