Zurnanın “zirt” dediği yer neresidir?

Bildiğimiz bir şey var: Kılıçdaroğlu, Akşener’in masadan kalkmasının ardından yayınladığı videoda şunları söyledi: “Bu masaya tüm Türk vatandaşları davet edilecek. Bu ülkeyi masaya oturmasın, oturmasın diyerek toparlayamayız. Başkalarını hor görerek, yok sayarak Türkiye’yi değiştiremeyiz.”

Bizim kültürümüzde Hadjivat-Karagöz oyununa bakacak olursak bu figürlerin arkasında asa tutanların görünen figürlerden daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Onunla yapılan konuşmaları, tartışmaları ve konuşulanları anlamak o kadar kolay değil. Bu nedenle kim neyi neden söyledi sorusu ciddi bir analiz gerektirmektedir.

Böyle bir kültüre dayalı siyasetimiz bu kültürel birikime uygundur. Bu durumu anlayan siyasetçilerimizden rahmetli Demirel ne demişti bir zamanlar? “Havada dönen bir yel değirmeninin bir üfleyicisi olmalıdır” dedi. Kelime ne gerçekten?

Meral Akşener’in sofradan kalkarken kullandığı cümleleri neden ve niçin söylediği ise hala bir muamma. Demirel’in sözlerinden yola çıkarsak: “Bu sözlerin sahibi kimdi?”

Dediğim gibi bu ciddi bir çalışma konusu ve bu konu üzerine birçok hikaye yazılabilir. Örneğin, bu adımın arkasında Halk Birliği’nin olduğu söylenebilir (iyi ki zaten söylendi!). Ya da “derin devlet öyle istiyor”. Ya partinin yapısı hala tam olarak oluşmamıştı, milliyetçiler de dahil olmak üzere liberaller ve Kemalistler, üfleyen idealistler vb. Durum öyle ki, tüm bunlar doğru olabilir. Ama yine de kesin bir karar vermek için yeterli değil. Zor olduğunu söyledim.

Ben bu yazıyı yazarken kanallarda Meral Akşener’in yeniden masaya döneceği haberi çıktı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, cumhurbaşkanı yardımcısı olmaları şartıyla masaya dönecek. Ne diyoruz? İyi şanlar.

Modern dünyada küreselleşmenin sonuçlarından biri de ulus-devlet himayesinde çeşitli kimliklerin kendi iç mücadelesine girmesidir. Bugün kimlikler ya da kendini ulus-devletin sahibi gören kimlikler ile olmayan ama güneş altında yerini almak isteyen kimlikler arasında bir mücadeleye tanık oluyoruz. Daha doğrusu bugün Türkiye’de kendini devletin sahibi gören iki grup var ve bu gruplar ittifak kurmuş durumda: Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı. Kendini devletin sahibi olarak görmeyen, kültürüne ve haklarına sahip çıkmaya çalışan Kürtler, Aleviler, solcular ve sosyalist katmanlar da var.

Meral Akşener’in dün masadan kalkıp bugün yeniden masaya oturmasıyla bu siyasi yapılanmanın bir ilgisi var mı sizce? Biz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa o da Cumhuriyet’i kuran parti olan Millet İttifakı’nın kendisini Millet İttifakı’ndan daha çok devletin sahibi gördüğü.

Bu nedenle Halk Birliği’nin olağanüstü hal ve bazı seçim oyunlarıyla iktidara geldiğini, süresinin dolduğunu ve gitmesi gerektiğini söylüyor. Cumhur İttifakı ise milliyetçilerle muhafazakarların birliğini temsil ettiğini ve devletin gerçek sahipleri olduklarını iddia ediyor. Bu tartışma platformu, kendilerini devletin sahibi olarak gören iki ittifakın savaş alanıdır.

Peki bu ülkede mülksüz, özgür ve eşit koşullarda yaşamak isteyen Kürtler, Aleviler ve solcular, sosyalistler bu tablonun neresine giriyor? Aslında her iki ittifak da Kürtlerin, Alevilerin, solcuların ve sosyalist grupların taleplerini görmezden gelmeyi tercih ediyor. Ama ne yazık ki kendi aralarındaki yarışı kazanmak için oylarına da güveniyorlar.

Meral Akşener, HDP olay olursa masaya oturmayacağını söyleyerek, HDP ile neredeyse hiç temas kurmadan diğerlerini etkilemesine izin vermedi. Ya onların oylarına ihtiyaç kalmayacağını ya da Erdoğan’ın bir daha seçenek olmayacağına göre yine son yerel seçimlerde olduğu gibi yine Millet İttifakı’na oy vereceklerini düşündü. Biz bilmiyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey var ki o da Kılıçdaroğlu’nun Akşener’in masadan ayrılmasının ardından yayınladığı videoda, “Bu masaya tüm Türk vatandaşları davet edilecek. Bu ülkeyi masaya oturmasın, oturmasın diyerek toparlayamayız. Başkalarını hor görerek, yok sayarak Türkiye’yi değiştiremeyiz.”

Hatta bu kelimelerden bazılarının uykusunu kaçırmış olması oldukça olasıdır. Dolayısıyla kendisini devletin sahibi gören Kılıçdaroğlu’nun ittifakın olası lideri olarak ittifakın sınırlarını Kürtleri, Alevileri, solcu ve sosyalist kesimleri de içine alacak şekilde genişleteceğini açıklaması, ittifakı gündeme getirmekle kalmayacaktır. iktidara gelmek değil, aynı zamanda gündemdeki bu dışlanmış grupların taleplerine de katlanmak değil mi?

Acaba zurnanın “zirt” dediği yer burası mı?

Ne ne?

İlginizi Çekebilir